Politika, köşeyi dönme kapısı olursa…
Politika asla meslek olamaz.
Bir süre önce Strasburg’da Avrupa Parlamentosu çalışmalarını gözleme şansım olmuştu.
Genel Kurul Salonuna, basına ayrılan bölümden baktım.
İnsanların vücut dili aktif siyasette varlık nedenlerini anlatır.
Geçmişte, Avrupa’dan parlamenterle sohbetim olmuştu. Bizde siyaset yapma nedeniyle onlarınki, çok farklı..
Bizim dünyamıza gelince..
“Hoş geldin, ne zaman gidiyorsun?” demesem de siyasete yeni giren herkese uygun bir şekilde ne zaman gideceğini sorarım.
Her gidiş bir yeni ismin gelişidir. Yani değişimdir. Bir görevi en iyi yapmak bile o görevde sınırsız bir ömre hak var etmez.
Kurumlaşmanın olduğu ülkelerde en değerli siyasetçi, politikacı hatta devlet adamı vazgeçilmez değildir. Kimse, “Aman o giderse halimiz ne olacak?” sorusunu sorup kara kara düşünmez.
Demokrasi anlamında geri kalmış ülkelerde suyun başını tutan politikacılar, başarılı olup olmamaya bakmaksızın o koltukta oturmak için her şeyi yapar.
“Halkın mutluluğu için ne yaparım?”, sorusunun yanıtını kolaylaştırıcı bilgi donanımı yerine, kendi hedeflerine ulaşmak, o koltukta hiç kalkmamacasına oturmak için tüm yolları geçerli sayan Makyavelist düşünceyi kusursuz bilirler.
Bir zamanlar, “Politika ekmek kapısı değildir” başlıklı bir yazı yazmıştım. Aslında, “değildir” derken “olmamalıdır” demek istemiştim.
Bugünkü başlığım, “Politika, köşeyi dönme kapısı olursa…”… Kişisel hedeflerin, toplumsal hedeflerin önüne geçtiği koşullarda, toplum sal kazanım olası değildir.
Politik kadrolarda siyasi ömür ortalaması ne kadar yüksekse orada siyasi kirlilik de o kadar yüksektir.
Tıpkı bizde olduğu gibi.
Hep vurgu yaparım.
Bir becerip, Kuzey Kıbrıs’ta seçimle gelinen tüm görevlere zaman sınırlaması getirsek, toplumun önünün sadece bu değişiklikle nasıl açıldığını göreceğiz.
Bunu beceremediğimiz sürece köşe başlarını, siyaset dahil, her yerde tutmayı başaran “çeteler” ülkeyi, toplumu ve doğal olarak geleceğimizi kendi ellerinde tutacaktır.
Rahmetli Bülent Ecevit’in siyasi başarısının sorgulanmasına hiç itiraz etmem. Ancak, dürüstlüğüne toz kondurmam.
Bülent Ecevit’in 1976’da yayımlanan Şiirler Kitabı’nın önsözü, Ecevit’in siyasete bakış açısını en güzel özetlediği kaynaklardan biri kabul edilir.
O içeriğin özünü okumuş ve not etmiştim.
Birlikte okuyalım.
“Siyasetçinin bütün dünyası siyaset olursa siyasette yenildi mi veya siyasetten ayrılmak zorunda kaldı mı, dünyasının yıkılacağını sanabilir. O yüzden de siyasete sımsıkı sarılır. Topluma veya insanlığa yararlı olabilmek için değil, kendi kendini ayakta tutabilmek için sarılır siyasete… Kendisi için sarılır.
Oysa siyaseti bırakınca veya siyaset onu bırakınca kendisini bekleyen, seve seve gidebileceği, yaşayabileceği bir başka dünyası varsa ve siyasete en çok gömüldüğü dönemlerde bile kafasının, yüreğinin bir köşesinde o dünyasını da yaşatabiliyor ve o dünyasının da özlemini duyabiliyorsa, gözünü hırs bürümez siyaset adamının…
Kişisel, siyasal hırsı uğrunda topluma, insanlığa kıymaz.
Ama gerektiğinde toplum uğruna, insanlık uğruna, insan uğruna kendi siyasal yaşamına kıymayı göze alabilir. Ancak o durumdaki bir siyaset adamı, siyasetin tutsaklığından ve sınırlamalarından kurtulup özgür olabilir ve ancak kendi özgür olan siyaset adamı toplumun da, insanlığın da, insanın da özgürlüğüne gerçek katkıda bulunabilir.”