Hasan Hastürer

Rumların, öfkesini de, tepkisini de çok iyi anlıyorum…

Siyasetçileri tam anlamak istiyorsanız, söylediklerinden söylemediklerini, yazdıklarından yazmadıklarını anlayacaksınız.

   Barış Harekatı’nın her yıl dönümde Rum liderliği, gerçek öfkesini, gerçek tepkisini adresini gönderemediği için, ciddi sıkıntı çekiyor.

Bugün sizlerle, paylaşacağım yazı, zaman tünelinde yolculuk yapıp, önemli noktalara dokunarak şekillenecek.

***

1571’de adayı Osmanlılar Fethetti.

   Ortaokul, lise yıllarında tarih dersinde Kıbrıs’ın fethini okurduk. Çok iyi anımsarım, Osmanlıların adayı fetih nedenlerinden biri de Kıbrıs Ortodoks Kilisesinin, bir anlamda, “Gelin bizi bu Katoliklerden kurtarın” daveti, çağrısıydı.

Osmanlılar, Kıbrıs’ı fethetti.

   Adada düzeni yeniden kurulurken, talan edilen Ortodoks Kilisesine, tüm varlığını kazandırdı. Kazandırmakla kalınmadı, kilise, siyasi haklar kazandıran kararlar da aldı. 1600 yılında da 1. Nikiforos, bu yetkililerle donanmış Başpiskopos seçildi.

   Trodos’taki Kikos Manastırının müzesinde dönemin padişahının fermanı da en değerli eski eserlerden biri olarak sergileniyor.

Lefkoşa’dan yaklaşık 80 kilometre uzaktadır. Kıbrıs tarihine ilgi duyanlara, gitmelerini salık veririm.

   1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken Başpiskopos Makarios’u karşımızda bulduğumuz, zaman, “Eli kanlı papazın siyasette ne işi var ?” sorusu da seslendirildi.

   Rum Başpiskoposun Kıbrıs’ta siyasi liderliğinin kaynağı, Osmanlı döneminde var edilen durumdur.

   1600’de ekilen tohum, 1960’ta karşımıza Makarios’u çıkardı. Bu gün de devam eden kilisenin etkinlik kökleri de Osmanlı Dönemine uzanır.

***

Gelelim 1974’e… Makarios, büyük hedefleri olan bir liderdi. Adanın Yunanistan’a bağlanmasının, yani ENOSİS’in içten savunucusu olmakla birlikte, Yunanistan’dan talimat almayı sevmeyen, istemeyen ve bir gün ada Yunanistan’la birleşilirse, Yunanistan’ın lideri olmayı hayal eden biriydi.

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmasına severek ve isteyerek imza atmadığı da biliniyor.

Sonuçta Kıbrıs Cumhuriyeti, Anayasal kimliğiyle, ancak üç yıl yaşadı. 21 Aralık 1963 sonrası Kıbrıslı Türkler, Cumhuriyet’ten dışlandı. Ankara’nın da isteğiyle geri dönme talebi, adeta dalga geçilerek reddedildi.

   1968’de Beyrut’ta başlayan toplumlararası görüşmeler 1973’te anlaşmaya çok yakın hale geldi. Rum görüşmeci Klerides, anlaşmanın özünü Makarios’a sundu. Makarios, “Garantörlüğün devam ettiği bir anlaşmayı bana getirmeyin” diyerek, Kıbrıslı Türklerin haklarını 1960 Anayasasına, geriye götüren bir anlaşmayı, sabote etti.

***

   7 Mayıs 1974’te, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Kissinger ile dönemin Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Gromiko’nun Kıbrıs’ta bölge ve dünya meselelerini görüşecekleri tarihi bir buluşması vardı.

   Kisinger, 3-5 saat erken gelip, Makarios’la görüşmek istedi. Makarios, anlaşma için istek ısrarı olacağını bildiğinden, görüşme talebini reddedip, “Dışişleri bakanıyla görüşsün, Kissinger ve Gromiko’yla yemek verip, görüşeceğim” dedi..

   Kıbrıs’ın Sovyetler Birliği’ne daha yakın Bağlantısızlar içinde yer alması, Makarios’un AKEL’le iyi ilişkileri ABD, NATO merkezli rahatsızlık nedeniydi.

   Makarios’un tavrı Kissinger ve ekibini rahatsız etti. Bir görüşe göre o gün Makarios’un üzerine kırmızı çizgi çizildi.

Kısa süre sonra darbe tarihi 15 Ekim 1974 belirlenmiş. Makarios, darbe hazırlıklarından haberdar olunca darbe tarihi 15 Temmuz 1974 olarak netleştirilmiş.

   Garantörler bir anlamda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Sovyetlere olası yakınlaşmasına karşı da garantördü. Yunanistan, bu bağlamda bir başka açıdan “ABD ve NATO isteklerini, çıkarlarını gözeterek” Makarios’a, karşı, garantörlük hakkını kullanarak, darbeyi gerçekleştirdi.

***

   Rum liderliği Kıbrıslı Türkleri en yalın tanımlamayla “adam yerine” koymadı. Eğer darbe gerçekleşmese, Türkiye de müdahale etmeseydi, Makarios’un stratejisine göre Kıbrıslı Türkler, göç yoluyla eriyecekti.

   Bu nedenle 20 Temmuz 1974 sonrası durum Kıbrıslı Türkler için kazanımdır. 1974 sonrası daha ağır bedel ödeyen Rumlardır. Tüm kritik noktalarda yaptıkları hatalarla, bir anlamda elleriyle yaptıklarının bedellerini ödüyorlar.

   Protesto edeceklerine bilimsel zeminli toplantılarda tarihi hatalarını sorgulasınlar.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu