Trafik canavarı, yetkililerin yollardaki kara gölgesidir…
![](https://noktakibris.com/wp-content/uploads/2024/12/HASAN-HASTURER-8-780x470.jpg)
Anılarda yolculuk deyip, en az 20 senelik yazılarımı yeniden sizlerle paylaşma nedenlerimden biri, anlayış olarak yıllardır, değişen bir şey olmadığını anlatmaktır.
Güncel konu yolların güvensizliği ve ölümlü trafik kazaları… Dün Balıkesir’de ölümlü bir trafik kazası daha yaşandı. Alın size 23 sene önce 11 Haziran 2002’de yayımlanan, “Trafik canavarı, yetkililerin yollardaki kara gölgesidir” başlıklı yazım. Okuyun ve anlayış olarak 23 senenin farkına siz karar verin.
***
“Lefkoşa-Mağusa yolu, çift şeritli olarak 20 Temmuz 2002’de açılacakmış…
Yol şu anda tek şeritli mi, çift şeritli mi olarak kullanımdadır net olarak söyleyecek bir yetkili varsa ortaya çıksın… Bırakın alkışlamayı, alnından öpeceğim…
KIBRIS Gazetesi önceki akşamki trafik kazası haberini ön sayfadan okurlara aktarırken üst başlıkta, “Tüm uyarı ve feryatlara rağmen, trafik kazaları bitmek tükenmek bilmiyor. Dün akşam meydana gelen feci trafik kazasında üç kişi hayatını kaybetti” ifadesini kullanırken başlık şöyleydi: “Bu son olsun ÜÇ ÖLÜ”
Basın gerçekten uyarı görevini yapıyor.
Bir kez daha dönmemek üzere gidenlerin arkasından yakılan ağıtları, çığlıkları, feryatları basın toplumsal tepkiye dönüştürdü ve adresine uyarısını hep yaptı.
Ne oldu?
Koskocaman bir HİÇ!!!
Her trafik kazasında bir suçlu bulunur.
Hatta bir yöntemle suç paylaştırılır.
Önceki akşamki kazada da hatalı şeride giren araç sürücüsü ağır suçlu, kendini koruyamayan araç sürücüsü ise ikinci derecede suçlu…
Peki, Mağusa yolunu her kilometresi değil, her metresini ölüm tuzağı olacak şekilde yapımına başlandığı ilk günden bugüne koruyanlar hiç mi suçlu değil?
Bana göre suçlunun kralı onlar.
Gazetecilikte uyarılarınızda haklı çıkmak hoş bir duygudur. Ancak haklı çıkarken olumlu, güzel yaklaşımlarda haklı çıkmaktır güzel olan.
25 Mayıs akşamı, 17 gün önce aynı yolda 23 yaşındaki Mete Ali Uysal’ı trafik canavarına kaptırdık. Önceki akşam da Necati Çağlar, Meryem Kaçmaz ve bir yaşında Sakine Kaçmaz’ı…
27 Mayıs tarihinde bu köşede “Yetmedi mi?” başlıklı yazımda Lefkoşa – Mağusa yoluna dikkat çektiğim yazımda şunları yazmıştım:
“Bu köşede Lefkoşa – Mağusa yoluna dikkat çektiğim belki de on yazım yayımlandı.
Yazdıklarımı boş verin bizzat ilgili bakana ve karayolları müdürüne söyledim.
Allah iki kulak vermiş, birinden koydular, ötekinden çıkardılar.
Yol gidiş geliş olarak yapılıyor. Bu tür yollarda resmen kullanıma açılsın ya da açılmasın yandaki şerit kullanımdaymış gibi bir izlenim, insanı yanıltır. Hele bir de o yolu da kullananlar varsa, siz kendiliğinden gittiğiniz yöndeki iki şeridi de kullanabileceğiniz hissine kapılırsınız.
Bunu sadece varsayımla yazmıyorum. Bizzat kendim de o yolda o yanılgıya düştüm.
Haftalardır trafiğe kapalı olsa da Lefkoşa – Mağusa yolunun her iki yanı hem gidiş hem de geliş için kullanılıyor.
Tercih size kalmıştır. Birinden birine girip yolunuza devam ediyorsunuz. Azrail’e paçayı kaptırmazsanız varacağınız yere varırsınız.
Bu kadar yoğun trafik olan bir yolda hem de yol yapımı tam olarak sonlanmadığı halde doğru dürüst bir tek uyarı yok.
Bu satırların yazarı olarak Avrupa Birliği’ni istiyorum. İsteğim salt ekonomik nedenler değildir. AB bünyesinde herkesin eşek gibi uymak zorunda olduğu çok geniş mevzuatlar vardır. Bir yol yapımı devam ederken nelere uyulacağı, ikaz sisteminin neleri içereceği, çift şeritli yollar yandan kolay ulaşımı engellemek için nelerin yapılması gerektiği hep bellidir.”
***
Netice ortada.
Yetkili olanların iki kulağı, söylenenlerin birinden girip ötekinden çıkması içindir. Ben buna kesinlikle inanıyorum.
Biraz ağır gelecek ama olsun.
Trafik canavarı dediğimiz aslında karayollarımızla ilgili sorumluluğu olan tüm yetkililerin kara gölgesidir.
Bunca kurbandan sonra herhalde 20 Temmuz’da kurdeleler kesilirken kurbana gereksinim kalmadı.
Çok merak ediyorum, ilgililer akşam başlarını yastığa koydukları zaman rahat mılar?
Ve bundan sonra her bir yaşında minik bir yavru gördükleri zaman önceki akşam bir yaşında trafik kazasında yaşama gözlerini bir kez açmamak üzere yuman minik Sakine Kaçmaz’ı anımsayacaklar mı?” (11 Haziran 2002 – KIBRIS)