Yarım Canlar Destanı; Adamızı, yaşadıklarımızı ne de güzel anlatmış…
Cuma akşamı, yoğun günlük programımın ardından Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezi’ndeki izleyici koltuğuma oturduğumda, Yarım Canlar Destanı isimli oyunun başlamasına birkaç dakika vardı.
İlgi güzeldi. Kendi kendime Girne Tiyatro Su ekibinin mutlu olacağını düşündüm.
Yalın bir dekor.
Sahnenin önünde Derman Atik, Cenk Gürçağ ve İlkşen Varoğlu Atik…
Şiirsel bir anlatım ve tamamlayıcı şarkılarla zaman tünelinde yolculuk yaptık. Sevgili Derman Atik’in yaşamından izler oyunun özüydü. Ama giriş bölümünden sonra o dönemlerde yaşadıklarımız ayrı ayrı oyunu tamamlayabilirdi.
Çok etkilendim… Çok duygulandım… Oyunu izlerken, kendi adıma 1960’lı yıllardan başlayarak bugüne kadar yaşadıklarımı düşündüm.
Sonrasında da Derman Atik’le sohbet ettik.
İşte sorularım ve aldığım yanıtlar…
H. Hastürer: Sevgili Derman, cuma akşam Lefkoşa’da izlediğimiz Yarım Canlar Destanı izleyenleri çok etkiledi. Sence izleyicilerin etkilenmesinin en önemli sebepleri nelerdir?
D. Atik: Hasan abiciğim, öncelikle şunu belirtmem gerekiyor… Yarım Canlar Destanı Kıbrıs’ta Kıbrıslı olarak 1974 yılının öncesi dahil olmak üzere yaşanmış tüm sıkıntıları tüm acıları yaşayan insanların yarım kalmış hayatlarını anlatıyor. Meseleye bu çerçeveden baktığımız zaman, bu acıları yaşamış insanların sahnede kendi acılarıyla yüzleşmesi çok etkileyici oluyor, çünkü burada özne olarak seçilen Derman olabilir, ama Derman işte meyve kasalarının arasında geçmiş olabilir güneyden kuzeye… Özneyi değiştirip Ayşe yazdığımızda Ayşe balyaların arasında geçmiştir veya bir başkası İngiliz’e benzeyen ailesi sayesinde geçmiştir ama özneyi değiştirdiğiniz zaman herkes kendi hayatını buluyor. Etkileyici olması sebebinin en önemli faktörü bu oluyor oyunun içerisinde. Bu anlamda oyun bir Kıbrıslı için çok etkileyici oluyor ama meseleye diğer çerçevede mi baktığımızda Derman öznesini kullanırken konu olarak Kıbrıs meselesinin pozisyonu ve dünyada bu süreçler yaşanırken bu basit hayatında ne kadar etkilendiğini süreç içerisinde izleyen ve Kıbrıslı olmayan herkese de anlatabiliyor. Bütün sorunsalın ne olduğunu, emperyalizmin ne olduğunu çok rahatlıkla algılayabiliyor izleyici.
H. Hastürer: Bu proje nasıl gündeme geldi? Nasıl hayat buldu?
D. Atik: Bu proje bir gün Girne Limanı’nda Kıbrıs evinde, ben, sevgili İzel Seylani ve Misli Kadıoğlu birlikte otururken İzel ‘senin hayatını yazalım ya da yazdıralım bunu tiyatro yapalım’ dedi. Ben de karşı çıktım… “Ne önemi var?” dedim. Sevgili İzel’in düşüncesi yazılacak olan metni, kendisinin yönetmesi benimse oynamamdı, bu projeden vazgeçtik dondurduk. Bir süre sonra Pygmalion Bir Demokrasi Müzikali’nin yazarı sevgili Burçhan Göze ülkeye geldiğinde, ona verdiğim anıları bir ay içinde oyun metni olarak bana geri gönderdi. Çok etkilenmiştik… İzel, ben ve Cenkle o zaman Çatalköy’deki kültür merkezinde oturup bir masa başı çalışması yapmıştık ancak süreç içerisinde İzel’in Güney Kıbrıs’ta 12 tane farklı oyunda başrol oynaması bu projeyi yönetmesini engelledi. Böyle olduğu zaman biz de, biçim değiştirdik ve başka birisine yönettirdik.
H. Hastürer: Sevgili Derman, oyunu izlerken anlatılanların seyirciler üzerinde etkili olmasının en önemli sebeplerinden biri de üç usta oyuncunun bir araya gelmiş olması mı? Ayrıca, iki genç solistin de yorumları çok etkiliydi bu konuda ne söyleyebilirsin?
D. Atik: Deneyimli oyuncuların bir arada olması bence önemli ve çok değerli. Çünkü bu kadar yılın birikimiyle, ne saat kimin ne yapacağı çok iyi bir şekilde yansıyor. Herkes birbirini tamamlıyor… Bu önemli bir süreçti…
Genç solistlerin sürece damga vurmaları bir anlamda şöyle önemliydi Sevgili Cemile, konservatuvar mezunu İngiltere’de okudu. İlde, her zaman sanatın içindeydi, zorlandığını düşündüğü müzik alanında şan eğitimi alarak oyuna önemli katkıda buldu. İkisi de oyuncularla uyumlu bir şekilde çalıştılar. Ortaya çıkan bu birleşim de izleyiciyi etkiledi.
H. Hastürer: Oyun nasıl bir reji anlayışı ile sahnelendi, bize bunu anlatır mısın?
D. Atik: Öncelikle şunu belirteyim… Oyun, bilinen dramatik kurgu üzerinden hareket ettirilerek, oyuncular dramatik oyunculu ve meseleleri dramatize ederek anlatmadılar… Evet, benim rolümde ben, beni oynarken zaman zaman az da olsa dramatize ettiğim yerler var, ancak diğer iki oyuncu da bunu bulmak söz konusu değil.
Oyun metni dramatik bir metin olmakla birlikte reji anlayışı tam anlamıyla anlatısal bir tiyatro rejisiydi. Şiirsellik oyunun ana kurgusunu, ters cümleler oyuncunun zorlanmasını, ancak seyirciye geçişinin etkili olmasını sağladı. Bu, Kıbrıs Türk tiyatrosu içerisinde önemlidir.
H. Hastürer: Oyununuz hangi tarihlerde oynanmaya başladı ve süreç nasıl ilerleyecek?
D. Atik: Oyunun prömiyeri 1 Kasım 2024’te yapıldı. Girne, Güzelyurt ve cuma akşamı Lefkoşa’da oynandı. Önümüzdeki süreç içerisinde İskele’de 31 Ocak’ta, 7 Şubat’ta Lefke’de ve 21 Şubat’ta Gazimağusa’da oynanacak. Daha sonra 14 Mart’ta tekrar Girne’de ve 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde Girne’de Oda Tiyatrosu’nda oynanacak. Nisan ayı içerisinde tarihi net olmamakla birlikte, bir çarşamba Çatalköy’deki tiyatro festivalinde sahnelenecek. Nisan-mayıs ayları içerisinde Güney Kıbrıs’ta Limasol’da, Baf’ta, Larnaka’da sahne alacak. Oyunun Rumca alt yazıları da Sevgili Maria Siakalli’ye yaptırıldı. Güney Kıbrıs’tan izleyiciler oyunu izlediğinde çok rahatlıkla anlayacaklar. Oyunun prömiyerine Güney Kıbrıs’tan yaklaşık 20-30 Rum dostumuz, oyuncular ve izleyiciler geldi. Oyun çok rahatlıkla alt yazısıyla birlikte anlaşılabiliyor.