Yaşamımızı etkileyen gelişmelerin hakemi, bizleriz…

Futboldaki oyun kuralları dünyanın her yerinde aynıdır.
Hakemler, oyunun kuralına göre oynanmasını sağlamak için sahadadır.
Hakemin işi hakimden daha zordur. Hakemin, hakim gibi davayla ilgili tarafları, tanıkları dinleyip karar için odaya çekilme şansı yok. Anında düdüğünü çalıp kararını vermek durumundadır.
Bütün mesele, farklı hakemlerin de benzer yanlışlarda aynı karar için düdük çalmasıdır. Bir ülkede hakemlerin yönetimlerindeki standart ne kadar birbirine yakınsa, o ülkede hakemler daha az eleştiri alır ve saygınlık çıtaları da daha yukarılarda olur.
***
Türkiye’nin futbolunun, istikrarlı bir şekilde ileri gitmesi bu günkü tabloya bakıldığı zaman İMKANSIZDIR.
Türkiye’de bir futbol karşılaşmasından önce ve sonra, sahadaki futbol konuşulmaz.
Televole kültürünün gerisinde bir anlayışla, futbol konuşulur.
Ekonomik durumları ne kadar iyi olursa olsun, statü endişesiyle kulüp başkanı ve yöneticisi olanlar, kendilerini futbolculardan önde görürler. Onların polemikleri futbolun önündedir.
Türkiye’deki televizyon programlarında en çok hakemler, hakem hataları konuşulur.
Sonunda, Türk futbolunda Galatasaray – Fenerbahçe maçını Sloven hakem Slavko Vincic yönetti.
Hakem hataları, Türk futbolunda yorum adı altında yaylım ateşi açanların ekmek kapısıdır. Onlar iyi hakem değil, hata yaparak konuşmalara malzeme verecek hakemler değerlidir.
***
Spor karşılaşmaları dışında, günlük yaşamımızda da karar ve tavırlarıyla etkili olanlar vardır.
Bunlar, cumhurbaşkanından başlayıp, her kademede sorumluluk taşıyan herkese kadar uzanır.
Haksız ve hatalı bir uygulamaya muhatap olduğumuz an tepkimizi uygarca, kararlılıktan hiç ama hiç taviz vermeden koymalıyız.
Yaşamın, yaşamımızı etkileyen gelişmelerin hakemi bizleriz, hepimiziz.
Nasıl bir hakem oyundaki hataları görmezlikten gelip, düdüğünü yerinde çalmaz, sarı-kırmızı kartlarını yerinde kullanmazsa oyun çığırından çıkar, günlük yaşamımızda olumsuzluklar karşısında vatandaşın duyarsızlığı da toplu yaşamın her alanında yıkım ve berbatlığın nedeni olur.
***
Tepki koymada, birbirine çok yakın olumsuzluklar, toplum yaşamımızda çok rahat gözlenebilir.
Bir… Çok kolay aldatılırız. İş için gittiğimiz bir bakanlıktan, lafla geriye dönüp vaatlerle kolayca lades oluruz.
İki… En önemli konuları bile ısrarla takip etme becerimiz gelişmemiştir. Bunu bilen “yöneticiler” bir iki göndermeyle en ciddi konuları unutturabilmektedir.
Üç… En haklı konuları bile izlerken “dayı” arayıp, devlette “dayı müessesinin” kurumlaşmasına alet olmaktayız.
Dört… Aynı konuda yola çıkanlar, bir tutam yeşil otla mücadele arkadaşlarını yarı yolda bırakarak, örgütlü mücadeleye zarar verip, iktidarda olanların ekmeğine yağ sürmektedir.
Beş… Takım tutar gibi parti tutan büyük çoğunluk, başarısızlığı oylarıyla bile cezalandırmayıp, yanlışın devamına destek vermekte, boynunun çektiğinin, elinin eseri olduğunu bir türlü görememektedir.
Altı… Toplumsal tepkide en geniş anlamda davranış standardı yoktur. Toplumsal çöküşün olduğu yerde, bireysel kurtulma şansının olamayacağını göremeyenler boş yere zaman tüketirken, pozitif sonuçları olacak, en geniş birlikteliği geciktirmektedirler.
Daha örnekler vermek olası. Buraya yazdıklarım ve yazacaklarım herkesin günlük yaşamda yaşadıklarıdır. Sorun olumsuzlukların varlığından fazla, sürekli devam etmesi ve yönetenler kadar hatalı tavırları olan büyük çoğunluğun da dolaylı olarak suç sahibi olmasıdır.
***
Etkin baskı gruplarından yoksun toplumlarda yanlışlar içselleştirilir. Bir arkadaşla konuşuyordum. “HİÇ BİR ŞEY DEĞİŞMEZ”, deyince doğal olarak, “Sen etkin bir göreve gelsen, hiçbir şeyi değiştiremez misin?” sorusunu sordum. Yanıtına üzüldüm. “Bu yapıda olmaz.”
Bu satırların yazarı olarak çok şeyin hızla değişebileceğine inanırım. Yeter ki doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlar olsun.