Dönekliğin” en iyisi…
Ersin Tatar; sonunda en doğrusunu yaptı…
Yenidüzen’de Serhat İncirli’nin kendisine “hakaret” ettiğini iddia ederek, bir avukat tuttu ve mahkemeye başvurdu…
“Hukuğun üstünlüğü”ne zerre kadar saygısı olan bir siyasetçinin yapması gereken budur.
Rahmetli Denktaş Bey de aynısını yapıyordu…
Ha… Avukatın parasını “devlet” mi ödeyecek, yoksa Sayın Tatar kendi cebinden mi ödeyecek, orası “örtülü” gibi duruyor…
“Hukuk davası” derler buna…
İki taraf; “koz”larını mahkemede paylaşır…
Yargıç; yazıda “hakaret” bulabilir, bulmayabilir de…
“Normal” ülkelerde, mahkemeye başvuran “siyasetçi”ye iyi gözle bakılmaz…
Ancak; bizde Tatar’ın böyle bir derdi yok zaten…
Bu tür “hukuk davaları”nda siyasetçi, yukarılarda bir “makam” taşıyorsa, işi zordur…
Karşısında “Avrupa İnsan Hakları” sözleşmesi vardır…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin meşhur “içtihatları” vardır…
Adama “Madem ki siyaset yapıyorsun, eleştirinin en ağırına bile katlanacaksın” derler…
“Sen sıradan bir vatandaş değilsin, yurttaşının söylediklerini tolere etmek zorundasın” derler…
İşte bu yüzden Sayın Tatar; iyi yaptı…
“Hukuk” davası açtı…
Oysa; polise şikayet etmeyi, kendisine laf edeni, mahkeme kararı olmaksızın cezalandırmayı pek seviyordu…
Dilerim bundan sonra hep böyle davranır…
Öteki yolun, ne kadar tehlikeli olduğunu, savunuculuğunu yaptığı “rejime” ne kadar zarar verdiğini anladığını ve bu yüzden bu kez böyle davrandığını sanmak istiyorum…
“Öteki yol” var ya…
Hani; siyasetçi telefonu kaldırır, “Maypa’yı içeri alın” der…
İşgüzar birileri “şikayet”i hemen kayda geçirir, polisin yetkisiyle adamı 24 saat içeri alır…
Önce telefonuna el konur… Arkasından evi didik didik aranır… Bilgisayarı başta olmak üzere tüm “özel”ine girilir…
Bir de “kelepçe” taktın mı, adamın “itibar”ını yerle bir edersin…
Mahkeme kararı olmadan, adamı cezalandırmaktır bu… Korku salmaktır, caydırmaktır…
Bu “öteki yol” sayesinde; elinden pasaportu alınan, halen polise düzenli olarak imzaya giden, teminata bağlanmış kişiler vardır bu ülkede…
Yurt dışına çıkışları yasaklıdır…
Yani; şikayetçi olan ve koşup “devlet”i aracı olarak kullanan siyasetçinin gazabına uğramışlardır…
Hem de “polis” marifetiyle, “savcılık” marifetiyle…
Eğer bu iki kurumu “devlet”in ve “hukuk sistemi”nin vazgeçilmez öğeleri olarak görürsek; ne yazıktır ki siyasetçi bunları kullanmıştır…
Ersin Bey, fırt zırt bu yöntemi deneyen bir siyaset erbabıdır…
“Radyo Mayıs”ta günlük program yaparken, kendisi Maliye Bakanıydı…
“Rum tarafından alış veriş yapmayın” diyordu…
Bu sözlerini yorumlarken, “zem ve kadih” suçu işlemiş olduğumuzu düşünmüş, hemen polise başvurmuştu.
Program biter bitmez, “Adli Şube”den aradılar…
“Hakkınızda şikayet var. İfade vermek üzere polise geleceksiniz…”
“Ne zaman?”
“Hemen şimdi…”
“Hayır gelmiyorum… Birinin şikayeti varsa, mahkemeye baş vursun, sizi niye meşgul ediyor?”
“Gelmiyor musunuz?”
“Hayır… Ben gelmiyorum. Siz isterseniz gelin, burada ifade vereyim. Eskiden hep öyle olurdu.”
“O zaman biz sizi getirtmesini biliriz…”
Gelip “tutuklu” olarak alıp götüreceklerini bekledim ama kimse gelmedi…
Birkaç saat sonra, bir ziyaretçim olduğunu söylediler…
“Ben polisim” dedi ziyaretçim. “Barikatta görevliyim”
Şaşırdım. Ne alaka dedim kendi kendime…
Polis, cebinden bir kağıt çıkardı…
“Bakın” dedi… “Ersin Bey’in ailesinin barikattan giriş çıkışlarının listesi…”
Baktım; aracın numarası, geçiş saatleri…
“Rum tarafına geçmeyin, oradan alışveriş yapmayın” diyen adamın yakınları (isimlerini vermiyorum) bir haftada bilmem kaç kez giriş çıkış yapmışlar…
Sonra tabii Ersin Bey’in “öfkesi” geçti… Zaten en iyi karakter özelliği de budur. Çoğu zaman “sabun köpüğü” gibidir kızgınlığı…
Çok el sıkar, çok cenazelere, düğünlere katılır ve “Arap saçı” durumlar yaşar…
Geçenlerde cenazesine gittiği adamın oğluna “Anneciğin, babacığın nasıl?” diye sormuş…
Adam da “Aha orada musalla taşında yatıyor” demiş…
Bir yıl önce ölen ve cenazesine gittiği bir başkasının damadına da “Başın sağolsun, kayınpederini kaybettiğini yeni öğrendim” demiş.
“Yok, yok” demiş ilgili kişi. “Cenazeye gelmiştiniz.”
Uzun lafın kısası; Tatar’ın mahkemeye baş vurmasını selamlıyorum…
Polise baş vurmasından çok daha iyidir…
Polisin gereksiz tutuklamalarının, kelepçeli mahkemeye sevklerin, telefonlara el koymaların, yatak odalarını allak bullak etmelerin yarattığı “kirli” görüntülerden “rahatsız” olduğu için bunu yapmışsa ve artık bu “manzara”ların kendi “devlet”ini küçük düşürmekte olduğunu anlamışsa, bu büyük bir kazanımdır.
Ne diyor Sayın Tatar?
“Ben hayatımda ne döneklik ne de yavşaklık yaptım…”
Sözlüğe baktım… Diyor ki: “Verdiği sözden dönen, ya da kanı ve düşüncesini sık sık değiştiren kimseye dönek denir.
Ersin Tatar; kime ne söz vermişse, orada duruyor…
Ancak eskiden beri bir “alışkanlığı” vardı…
Polise zırt pırt şikayette bulunurdu…
Artık bu alışkanlığından “dönerek” hukuk yoluna başvurması, bence iyi bir dönekliktir…
Olumlu yönde yapılan “döneklikten” de kimse zarar görmez…