Kıbrıs’ın kuzeyi, AKP’nin “siyasi üssü” olurken…
Asrın sözünü, gene TC Cumhurbaşkanı Erdoğan söyledi:
“Onlar askeri üs yapıyor, biz siyasi üs yapıyoruz…”
“Siyasi üs”sün kıymetini, “Türkiye siyaseti” yeni yeni keşfediyor galiba…
Bu yüzden bu yıl bir başka attı nabızlar…
Kanlar bir başka kaynadı…
Her zamankinden daha çok “konuk”lar vardı etrafta…
“DM” plakalı arabaların siren sesleriyle geçtiği yollarda kenara çekilmek en akıllıca tercihti…
50 yıl önceki savaşı anlatan, göğüsleri madalyalarla dolu, kalpaklı eski askerler ilgi odağıydı.
Tam bir “çıkarma” vardı. Hem askeri, hem siyasi, hem her bakımdan…
Türkiye devletinin resmi uçakları dolu dolu “konukları” taşıdı…
Gökyüzünde helikopterler, “iha”lar, “siha”lar, kırmızı dumanlı jetler…
Aşağıda; tanklar, ağır silahlar, toplar…
Türkiye; 20 Temmuz’a dört elle sarıldı gerçekten…
Muhalefetiyle, ana muhalefetiyle, iktidarıyla, medyasıyla omuz omuzaydı…
TC Cumhurbaşkanı, kendi “muhalefetiyle” yumuşak bir “detant” dönemine adım atmayı Kıbrıs üzerinden yaparak bir “siyasi maharet” daha gösterdi…
Ülkesine dönerken uçakta, “İktidar ve muhalefet olarak birlik, beraberlik, dayanışma tablosunu kıymetli görüyorum” dedi.
Gerçekten de CHP’nin yeni başkanının sergilediği “milliyetçi çizgi” 20 Temmuz’a bambaşka bir “anlam” yükledi…
Gerçi, rahmetli Bülent Ecevit, Türk askeri Kıbrıs’a çıkarken “Biz oraya barış için gidiyoruz” demişti ama, partisi tam 50 yıl sonra “barış”ı değil, “savaş”ı kutsayan bir kalabalıkla bu topraklarda boy göstermeyi sevdi.
Rahmetli Ecevit; dünyanın “istila ve işgal” diye nitelediği harekatı, hiçbir zaman “askersel” sembolleri kullanarak bundan “nemalanmayı” denemedi…
Tam tersine “Bu sınırlı bir operasyondur” demeyi, savaşın boğuculuğunu yumuşatmayı tercih ediyordu.
O da, Sayın Erdoğan gibi “savaşın kazananı olmaz” diye düşünüyordu herhalde ama partisinin 50 yıl sonra “savaştan nemalanmayı” bir “milli politika” olarak sunabileceğini hiç akıl etmemişti.
Gerçekten, AKP ile “birlik, beraberlik, dayanışma” içinde bulunmanın, CHP’ye “siyasi getirisi”ni hep merak etmişimdir…
“Kıbrıs milli davamızdır” diyerek, AKP’nin “politikalarına” onay vermek, onun yaptıklarının kötü bir “kopyasını” topluma sunmak oy getirir mi?
Kıbrıs sorununda AKP “eksen değiştirirken” CHP’nin “dahli” var mıydı?
Biri onunla bu “siyaset”i paylaşmış mıydı? Fikrini soran olmuş muydu?
Tabii ki hayır…
Ama CHP ne yaptı? AKP’nin “İki devletliliği” savunan politikalarına destek verdi. “Milli politikayı” AKP’nin belirlediğini kabul etti. Kılıçdaroğlu, buraya ziyaret yaptığında Akıncı ile görüşmekten bile korktu…
Yerine gelen Özgür Özel de aynısını yaptı… Tabansız “şahinler”lerle görüşmeyi tercih etti.
Kısacası; Kıbrıs konusunda CHP; eski “tutucu”luğunu 20 Temmuz’un “getirisiyle” güncelledi…
AKP’yle “taban tabana zıt” bir duruş sergilemesi gerekirken, onun kuyruğunda yürümeyi tercih etti.
AKP’nin “eksen kaydırması”nı sorgulayacağına, değişen “siyaset”ine ayak uydurdu…
Bunu yaparken de, “Biz yurt dışında Türkiye partisiyiz” dedi.
Oysa CHP, en zorlu muhalefeti Kıbrıs üzerinden yapmalıydı…
Fırt zırt politika değiştirmek üzerinden AKP’ye çullanmalıydı…,
Buranın iç siyasetine yaptığı müdahaleleri kabul etmediğini göstermeliydi…
“Milli dava”nın, bir kişinin iki dudağı arasında olamayacağını, Türk devletinin resmi Kıbrıs politikasının “federasyon” tezine dayandığını, bir parti istedi diye değişemeyeceğini, apaçık biçimde dillendirebilecek “cesaret”i gösterebilmeliydi…
Yapmadı… Yapamadı…
AKP ile “aşık atamayacağı” bir alanda, “milliyetçilik” üzerinden “prim” sağlamayı, Kıbrıs’ı da, 20 Temmuz’u da “siyaseten” bir “manivela” olarak kullanmayı denedi.
Burasını, siyasette bir adım öne atılmanın “arenası” gibi hayal etti.
“Erdoğan davet etmese de Kıbrıs’a gideceğim” dedi.
Geldi ama “AKP söylemlerine” teslim olarak…
Erdoğan’ın üslubu ve onun sloganlarıyla…
“Kıbrıslı Türkler” demek yerine reklam panolarında “Kıbrıs Türkleri” ifadesini kullandı.
Merak ediyorum; Ecevit’in ve CHP’nin tezi olan “federasyonu” ağzına almayan Özgür Özel, AKP ile “dayanışma tablosu”na figür oldu diye, Türkiye’deki seçmenden oy alacak mı?
Yoksa; burada Erdoğan “Aynı suda iki kez yıkanılmaz. Adadaki gerçekleri görmezden gelerek hiçbir yere varılmaz. Kıbrıs’ta federal bir çözümün mümkün olmadığına inanıyoruz.” diyen Erdoğan’ı alkışlarken oylar hep CHP’ye mi akacak?
20 Temmuz “çıkarması”nda Özgür Özel’in “rolü” elbette partisi içinde değerlendirilecektir. Ancak; Kıbrıs’ta TC’nin Lefkoşa Büyükelçisi Feyzioğlu’nun onu karşılamaya gitmemesi hiç de hoş olmadı.
Tam da TBMM’nde hiçbir müzakere olmaksızın kabul edilen “tezkere”de Kıbrıs’ta mevcut federal statünün geçersizliği ve “iki devletliliğin” tek çıkış yolu olduğu ilan edilmişken…
Özgür Özel’in resmen karşılanmaması, sanki CHP’ye atılan bir “çelme” gibi geldi bana…
Özgür Özel, burada görüşmediği ve görüştüğü kesimlerle sorgulanacağına, TC Büyükelçisi’nin onu “adam yerine” koymaması öne çıktı CHP medyasında…
20 Temmuz’un 50. yılında “topluca” ve “birlikte” kutlamalar yapmak üzere gelenlerin bu topraklarda yarattığı “protokol” görüntüleri, müthiş bir “kararlılıkla” Türkiye’nin çözümün peşinde değil, statükonun korunmasının peşinde olduğunu beyinlerimize nakşetti.
Daha ne olsun?