Hasan Kahvecioğlu

“Ünal Abi”nin safrası…

“UBP’nin abisi” ve dünyada yalnızca bu coğrafyadaki resmi ağızlarda adı “Başbakan” olarak geçen Ünal Üstel; altı minareli camisi ile ünlü Yakındoğu Üniversitesi’nin hastanesinde başarılı bir safra kesesi ameliyatı geçirdi.

Büyük geçmiş olsun…

Safra Kesesi ameliyatı, günümüzde “en sıradan” tıp operasyonlarından biridir.

Bu “devletçiğin” doğru dürüst bir hastanesi olmadığı yıllarda bile, derme çatma kliniklerde bu “ameliyat” yapılıyordu.

Ünal Bey, geçen gün sabahleyin, sindirimle ilgili sıkıntısı üzerine, Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne gitmiş…

İyi de etmiş…

“Doğru adres”e başvurdu…

TIP-İŞ’in yaptığı açıklamaya göre; hastanede önce Dahiliye Uzmanı tarafından muayene edildi.

Arkasından “Batın ultrasonografisi” çekildi.

Yani; karın içinde bulunan karaciğer, dalak, safra kesesi ve safra yolları, pankreas, böbrekler, böbrek üstü bezleri, mesane, prostat gibi organları incelediler.

Kan testleri ve tetkikleri yapıldı.

Ayrıca bir de “Batın tomografisi” çekildi.

Yani alt ve üst karın bölgesini ayrıntılı olarak görüntülediler.

Üstel’in şikâyetlerini bir de “Genel Cerrahi Uzmanı” değerlendirdi.

Baktılar ki safrada taş var…

Ama safra kesesinin duvarında bir kalınlaşma yok…

Enfeksiyon bulgusu da yok…

“Akut cerrahi bir problem görmedik” dedi doktorlar.

Yani; devlet çalışanı doktorlara göre “ameliyatlık” bir durum yoktu.

Gene de, işi daha da sağlama almak için, Ünal Bey’in kalbini de incelemeye aldılar.

Kardiyoloji Uzmanını çağırdılar.

EKG’sini çektiler…

Bu test; kalp ve damar hastalıkları var mı diye kalpteki elektriksel aktiviteyi ölçüyor.

Ondan sonra Ekokardiyografi yaptılar.

Yani kalbin iç yapısıyla fonksiyonlarını incelediler.

Burada da “Akut bir kardiyolojik problem” saptamadılar.

TIP-İŞ (Hekimler Sendikası) diyor ki;

“Tüm bu işlemlerin ardından gözleme alınan, takip ve tedavisi başlanan hasta, kendi isteği ile hastaneden ayrılarak Yakın Doğu Hastanesi’ne başvurmuştur.”

Doktorlar Sendikası’nın aslında demek istediği şu:

Bir hasta, özel bir hastaneye gönderilecekse, Sağlık Kurulu tarafından “sevk” edilir. Böyle bir “işlem” yapılmadı.

Oysa; bizim yandaş medya ile resmi medya haberi önce Ünal Bey’in Yakın Doğu Hastanesi’ne sevk edildiği şeklinde vermişti.

TIP-İŞ bunun yapılmadığını, hastanın “kendi isteğiyle” oraya gittiğini açıkladı.

Peki, ne var bunda?

Tabii ki, Ünal Bey isteseydi İstanbul’a da giderdi, Londra’ya da…

TIP-İŞ’in açıklamasına göre; “takip ve tedavisi başlanan hasta” bizim “devletçiğin” hastanesinden kendi isteğiyle ayrılmış ve Yakın Doğu Hastanesi’nin yolunu tutmuş.

Orada da tüm testler sil baştan yapılmış…

Sağlık Bakanı da, arkasından bu özel hastaneye koşmuş, oranın başdoktoru ile basın toplantısı düzenlemiş…

Kendi bakanlığının, kendi “devletçiğinin” hastanesini ve çalışanlarını, doktorlarını es geçerek…

Adeta sıfırla çarparak…

Aslında, Ünal Bey’in “tedavisi” Başbakan olduğu “devletçiğin” hastanesinde başlamıştı, ancak Ünal Bey orada tedavisinin sürmesini uygun bulmadı.

Hepimiz biliyoruz ki, bu da Ünal Bey’in “kişisel” hakkıdır.

İstediği hastaneye ve istediği doktora gitmeye hakkı vardır.

Doktor erbabı bundan hoşlanmasa da; hatta incinse de, Ünal Bey bunu göze aldığına göre, bu gibi “hassasiyetlere” aldırış etmiyor demektir.

Bu “devletçiğin” siyasilerinin, üst düzey yöneticilerinin böylesi “hassas” konularda dikkatli davranması, devletin sağlık kurumlarını “küçük düşürücü” davranışlara girmemesi gerekir elbette…

Hatta “normal”i budur…

Ama; burası normal bir ülke değil ki…

En tepedeki siyasetçi, AKP’nin seçim müdahalesi sonucu orada otururken…

Başbakan “tayin”le koltuk sahibi olurken…

Meclis Başkanı “şaibeli” bir seçimle koltuğa yerleşirken…

Bu tür siyasetçilerden “normal” davranış beklemek saflık, hatta aptallık olur…

Şimdi; asıl önemli soru şudur:

Yakın Doğu Hastanesi’nin keseceği faturayı kim ödeyecek?

Ünal Bey, cebinden ödeyecekse, kimsenin bir diyeceği yoktur.

Yok eğer; ameliyat masrafları Maliye’nin kasasından çıkacaksa, bu tamamen bir “usulsüzlük” olacaktır.

Devletten düzenli “çek” alan bu özel hastane, “Başbakanımıza helal olsun” der mi?

Derse biz bunu öğrenebilecek miyiz?

Elbette hayır…

Burası İngiltere mi?

Hani, geçen Temmuz’da koltuğa oturan Başbakan Starmer’in, eşi için kıyafet bağışı kabul ettiğini, 28 gün içinde beyan etmediği için aleyhinde soruşturma açılsın…

İngilizler gibi, bizde de Sayıştay, bu “ödeme”nin peşine düşer mi?

Ya da Ombudsman, harekete geçer mi?

Sanmıyorum…

Başbakan, bu faturayı devlete ödettirmeye kalkarsa ne olur?

Hiçbir şey elbette…

Ne yani; burası Finlandiya mı?

Hani, Başbakan Sanna Marin’in başbakanlık konutundaki kahvaltı bedelini yasadışı şekilde halkın vergileriyle ödeyip ödemediği konusunda polis soruşturma açsın…

Biz elbette siyasilerin söylemlerinde “eşit ve egemen bir devletiz” ve “cimrilik” bize yakışmaz…

Biz bunu yapmayız…

Neden mi?

Çünkü hepimiz aşılıyız…

“Kanıksama” ve “kabullenme” dozu yüksek, uyku veren bir aşı bu…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu