Nereden geldiğimiz belli. Nereye gideceğimiz ise meçhul…..
Toplum olarak içinden geçtiğimiz günleri düşünüyorum.
Kişisel fikrim, çürümüşlüğün bizi hızla içine çektiği bir zamanın içinde olduğumuz yönündedir.
İlginç olan ise çürümüşlüğün tavandan tabana değil, tabandan tavana doğru yayılmasıdır.
Nereden geldiğimizin belli, bu zihniyetle nereye gideceğimizin meçhul olduğu bir yolculuktayız.
Ne toplumsal çıkarımızın ne olduğu belli, ne de bu çıkar uğruna izleyeceğimiz yol.
Devlet kelimesinin sözlük manasına baktığımız zaman; ‘Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş ulus veya uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık’ tanımlamasını görüyoruz.
Gelin, toplumsal çıkarların ve stratejik ortaklıkların devletlerin kuruluşunda ve yön belirlemelerindeki bazı örneklere bakalım.
Bugünün dünyasının süper güçlerinden Amerika Birleşik Devletlerinin kuruluşu, Amerika’da yerleşik 13 İngiliz kolonisinin, Büyük Britanya İmparatorluğu’ndan kopmak, bağımsızlıkları ve refahlarını geliştirmek istemleri sonrasında, 1775-1783 yılları arasında gerçekleşen Amerika Bağımsızlık Savaşı sonrası yapılan, Lee Kararı olarak da bilinen, mutabakata dayanıyor. Devam eden zamanda, en son olarak 1959 yılında Alaska ve Hawai’nin katılımı ile bugünkü halini alan Amerika Birleşik Devletleri, 50 farklı devleti, federal bir yapı ile birbirine bağlayan şeklinde geldi. Birleşmenin ve genişlemenin merkezindeki cazibe ise güç ve menfaat.
ABD’den sonra, dünyanın ikinci en büyük ekonomisi ve güç odaklarından Avrupa Birliği’nin kuruluşuna döndüğümüzde, 1870-1945 yılları arasında üç kez, kanlı bir şekilde, birbirleri ile savaşan Fransa ve Almanya’nın da aralarında bulunduğu, 1951 yılında “Avrupa Kömür Çelik Topluluğu” olarak 6 üye ülke (Belçika, Federal Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda) ile Rusya’ya kömür ve enerji bağımlılığına karşı başlayan, daha sonra da 1957 yılında Avrupa Atom Enerjisi Kurumu’na dönüşen ve sürekli gelişimi sonucu bugünkü 27 üye ülkeli Avrupa Birliği halini almıştır. AB’nin temellerinin atılmasında, Avrupa ülkelerinin enerji ihtiyacının karşılanması ve sürekliliğinin sağlanmasının çok önemli olduğu görülmektedir. Türkiye’nin de AB ile yürürlükte olan gümrük birliği ve enterkonnekte enerji anlaşması devam etmekte. Birleşmenin merkezinde ise yine güç ve menfaat.
OPEC (Petrol İhraç eden ülkeler örgütü) 1960’da Irak’ta, başkent Bağdat şehrinde toplanan 5 üye ülkenin (Irak, Suudi Arabistan, Venezuela, Kuveyt ve İran’la başlayan sonrasında, üç kıtadan, 9 üye ülkenin (Birleşik Arap Emirlikleri, Libya, Nijerya, Katar, Cezayir, Angola, Gabon, Endonezya ve Ekvator) daha birleşerek meydana getirdiği ve dünya üzerindeki petrol rezervlerinin üçte ikisini elinde bulunduran dünyaya petrol ihraç eden bir konfederasyondur. Ortak amaç petrol fiyatlarındaki koordinasyon ve istikrar ile ortak kazancın muhafazası. Özetle, menfaat yine merkezde.
BRICS; Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, 2001 yılında kurduğu, Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 42’sini, dünya gayri safi yurt içi hasılasının ise yüzde 23’ünü oluşturan kıtalar arası bir örgüt. Dünyada, ekonomi konusunda, görüşü saygın hatırı sayılı ekonomistler 2050 yılına kadar BRICS örgütlenmesinin global ekonomiyi yönlendireceği görüşünde birleşiyor.
NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) Kanada, Meksika ve Amerika Birleşik Devletleri arasında, ülkeler arasındaki çoğu gümrük tarifesini ortadan kaldıran ve ticareti kolaylaştırarak ucuzlatmayı hedefleyen bir anlaşmaydı. 1 Temmuz 2020’de ABD-Meksika-Kanada Anlaşması (USMCA) olarak güncellendi ve hala yürürlükte.
Mısır, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya ve Ürdün’ün kuruluşunu 2020’nin Ocak ayında ilan ettiği, son olarak Fransa’nın katıldığı EMGF (Doğu Akdeniz Doğalgaz Forumu), atılan imzalarla resmi statü kazandı. Forumun amacı her ne kadar tartışmalı olsa da, Doğu Akdeniz’de bulunan gaz rezervlerinin ülkesel menfaate dönüştürülüp Avrupa pazarında etkin pay sahibi olma.
Daha birçok örnek işbirliği sıralamak mümkün. Kimi başarılı, kimi başarısız ama, hepsi tecrübe edilmiş ve vücut bulmuş örnekler.
Peki biz neredeyiz? Sorusuna ; “Kavanozda sıkışmış, seyreden tarafta.” yanıtı, yanlış bir yanıt mı olur.
Menfaatimiz nerede? Belirsizlikte mi?
Zamanın bizim aleyhimize işlediğine inancım net.
Bugünkü durumun devamı, Kıbrıslı Türkleri yaşanan sürecin mağduru olmaya, Kıbrıslı Rumlar da 1960’ta eşit ortağı olduğumuz Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tüm nimetlerinden faydalanmaya, haklarımızın gaspının devamı manasını taşır.
Bugün onlar, hala 1960 anayasası ile yönetilen, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklı hakkımızın olduğuna inandığım, biz veya Türkiye tanımasa da, bölgemizde kendileri ile işbirliği yapan ülkelerle ilan ettikleri münhasır ekonomik bölge içinde bulunan kaynakları konuşurken, bizim elektrik santralimizdeki eksik yakıtı tartışıyor olmamızı, bir türlü içime sindiremiyorum. Bu bağlamda, Kıbrıs’taki olası bir çözümün zorlayıcısı ve eşit ortaklıktan gelen haklarımızın aranması, siyasetimizin için bir zorunluluk olmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kıbrıs’la ilgili açıklamalarında, birçok kez; “Müzakere eşitler arasında olur, yoksa herhangi bir anlamı da olmaz” cümlesini kullandı .
Bizim eşit hakkımızın zaten var olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki toplumsal haklarımıza sahip çıkıp, Rum tarafını zorlayıcı, onların sahiplendiği gibi, ayni varlıkta eşit ortak olarak, yeni bir müzakere zemini yaratmayı denemiyoruz?
Günümüz dünyasında, bir biri ile kanlı savaşlar yapmış birçok devletin, menfaatleri uğruna yaptıkları anlaşmalar ile geldikleri noktaların örnekleri ortada dururken, bizim neyi beklediğimizi ise anlamıyorum.
Devletler duygusal değildir.
Devletler menfaat için vardır.