Rahat uyu Ali Dayı
Doğma büyüme Lefkoşa’lıyım.
Çocukluk yaşlarımda Babamla genelde Cumartesi sabahları, arasta ve bandabuliya’ya giderdik.
Büyük güneş gözlükleriyle , ekmek teknesi arabasıyla , Ali dayı ile mutlaka çarşının bir yerinde karşılaştığımızı hep hatırlarım.
Ortaokul ve Lise’yi Bayraktar Türk Maarif Kolejinde okudum.
O zamanlarda, okulun surlar içinde oluşundan dolayı on yedi yaşına kadar okul çıkışı veya öğle arası oraları gezerdik.
Ali dayı da , arabacığında meyve ve sebze satardı.
Çocukken ilgimi çeken gözlüklerinin körlüğünden kaynaklı olduğunu öğrendikten sonra Ali dayıya saygım, bir o kadar daha artmıştı.
Ali dayı da tıpkı Çoronik, Ahmet Becerikli, Nadide, Guşo, Paraşüt, Anibal, Ciğerci Ahmet dayı, Lastikçi Köse, boyacı Rauf Dayı ve Lefkoşa’nın diğer simge simaları gibi aramızdan bedenen ayrıldı.
Huzur içinde uyusun.
Ali dayıyı hayatımda ne zaman gördüysem çalışıyordu.
Görmeyen gözlerinin arkasına sığınmadı.
Kendini acındırmadı.
Hep çalıştı.
Bir ömür ve dinlenmeden.
Bugün sosyal medyada, hiç görmediysem, Ali dayı ile ilgili en az yüz paylaşım ve daha bir o kadar paylaşılanların, paylaşımını gördüm.
“Like” ve “Üzüntü” ifadeleri bir birine karıştı.
Heralde binlerce yorum ve ifade kullanıldı.
Ali dayının cenazesi de bugündü.
Cenazeye yirmi ile yirmibeş kişi arasında bir katılım olmuş.
Eğer yabancı biri özellikle Lefkoşa’lı sosyal medya kullanıcılarının, bugün yayınladıklarından yola çıkarak yorum yapacak olsa heralde cenazeye binlerce katılımın olacağını ve Lefkoşa’nın yasta olduğu yorumunu yapardı.
Yok öyle bişey.
“Vay be. Ali dayı da ölmüş” deyip geçmişiz.
Sosyal medyada işin duygusal artistliğini de yapmışız.
İşin özü bu.
Sorunumuzun özü de bu.
Birbirimize verdiğimiz değer klavye ve ekranla sınırlı.
Birbirimiz için yapabileceklerimiz de ayni.
Klavye ve ekran ile üzülüp, seviniyor, memleket kurtarıp, devrimler yapıyoruz.
Sen rahat uyu Ali dayı. Senin en azından sadece gözlerin görmüyordu.
Kalbin kör değildi.
Yaşarken, ölü olduğunun farkında olmayanların, hayatla ne bağı olur.