Tavandan tabana delikleri kapatın…..
Kim ne isterse söylesin, bugünün şartlarında, toplumun büyük bir kesiminin derdi geçimdir.
Her gün artan fiyatlar ve karşısında eriyen alım gücü. Özellikle kamu kesimine yapılan son hayat pahalılığı ödeneği de kısa sürede eridi. Çare üretilmediği müddetçe, yakın gelecekte farklı bir seyir beklentim ise yok.
Her ekonomik piyasanın belli dengeleri ve hacmi vardır. Hacmin dengesinin başarılı idamesi ise piyasa istikrarıdır.
Bugün Kuzey Kıbrıs piyasa koşullarında üreticisi de, ithalatçısı da, memuru da, özel sektör emekçisi de genelleme yapılabilecek oranda, kendi pencerelerinden bakışla şikayetçidir. Memnun olanlar ise, İskele ve Esentepe bölgesinde yabancılara yönelik emlak ve konut işleri ile uğraşanlar. Emlak ve inşaat konusundaki fikirlerimi geçmiş yazılarımdan bulabilirsiniz.
Bugün bir işletmeyi, örnek olarak ele alacak olursak, reel büyüme ve karlılığı, nakit değer cinsinden çok, stok cinsinden değerlendirmek daha doğru olanıdır. Yılın başında 100 ünite stokla başlanıp, giderler sonrası. yıl sonu stok değeri 100 ünitenin üzerindeyse karlılıktan söz etmek mümkündür. Halbuki birçok, gerek ithalatçı, gerekse perakende sektöründe faaliyet gösteren işletme, sattığı malı tekrardan yerine koymakta güçlük çekiyor. Diğer taraftan ise tüketici, kısa vadeler içinde, önceden aldığı ürünü çeşitliliğine, geliri ile sahip olamıyor. Bu durumun yarattığı daralma ise istihdam üzerinde de olumsuz baskı yaratmakta.
Bu noktada sorulması gereken soru, mevcut koşullar altında yapılması gerekenler yapılıyor mu? Sorusudur.
KKTC bütçesinin son yıllardaki döviz karşılıklarını inceleyin. 2015 yılında 1 milyar 500 milyon dolar civarı olan kamu bütçesi, yıllar içinde azalarak 2022 yılında 720 milyon dolar civarına indi. Her ne kadar 2023 yılı bütçesi kamu gelirlerinde artış öngörse de, yıl sonuna kadarki dövizin seyri ne olacak sorusunun cevabı kimsede yok.
Gerek enflasyon, gerekse Enerji ve petrol fiyatları tüm dünyada son yıllarda yükseliş trendinde hatta kontrolden çıkmış durumdaydı. Tümü gelişmiş ekonomiler için de temel sorundu ama bizdeki gibi değildi.
Avrupa Birliği bölgesinde tüketici fiyat enflasyonu verileri 2022 yılında, yıllık bazda +%8,1 ile rekor bir seviyeye yükseldi, doğru müdahaleler yapıldı, bu yılki beklenti %5.8, 2024 yılında ise %2.8 yıllık enflasyon hedefi var. ABD’de de enflasyon oranları AB bölgesi ile benzerlik gösteriyor.
Mayıs 2020’de Amerika Birleşik Devletleri’nde bir galon(yaklaşık 3.78 litre) benzinin ortalama fiyatı iki dolardan azken, 2022 yıl içerisinde Amerika Birleşik Devletleri’nde bir galon benzinin ortalama fiyatı, 4,62 $ ile yepyeni bir rekor seviyeye ulaşmıştı. Bugünkü galon fiyatı ise 3.64 dolar.
Yakıtta ,ayni dönemler için benzer fiyat artışlarının Avrupa Birliği genelinde ve İngiltere’de de geçerli olduğunu görüyoruz.
Artan enflasyonu karşılamanın yolu gelirlerin artırılmasından geçer. Bunu yapabilme kabiliyetiniz varsa tüketimi ve dolayısı ile piyasa hacmini korumak mümkün olabilir. Aksi takdirde enflasyon, ücretlerdeki büyümeyi geride bıraktıkça, tüketiciler kendilerini daha yoksul, dolayısıyla satın alma yeteneğinden mahsur bırakıyor. Enflasyonun ekonomik büyüme için ters bir rüzgara dönüşmesi budur ve buna stagflasyon denir. KKTC ekonomisi içindeki suni ve yanlış tercih edilmiş kaynaklardan gelen gelirler olmasa, stagflasyonu yaşamamız kaçınılmazdır.
Bugün biz eğer, en temel hak olan barınma hakkını içeren, ekonomik olarak erişilmez konut fiyatlarını, özel okul harçlarının yüksekliğini ve daha birçok ürün ve servisteki fiyat artışlarını konuşuyorsak, bunun temeli alım gücünün ayni paralelde artmamasından ve buna karşı doğru müdahalelerin yapılmayışındandır. Temel yapısal kurgunun yanlışlığı ise tüm bu sorunların anasıdır.
Enflasyonun ekonomi üzerindeki etkisi, enflasyon oranı ile ücret artışı arasındaki farka bağlı olacaktır. Bu iki sayı arasındaki fark ne kadar yüksek olursa, enflasyon ekonomiyi o kadar yavaşlatır.
Bizde yukarıda saydıklarımın yapılmayışına, yapısal bozukluk ve Türk Lirasının değer kaybının eklenmesi, bugün içinde bulunduğumuz kaotik ortamın yaşanmasına ve toplum olarak fakirleşmemize sebebiyet vermiştir.
Doğru olan ise en kötüsüne hazırlanmak ve en iyisini ummaktır. Dolayısı ile ekonomik manada yakın gelecek planlaması yapılırken düşük büyüme ortamına göre hazırlanıp, tavandan tabana doğru deliklerimizi gözden geçirip, kapamak en doğru yapılanma modeli olacaktır.