Hasan Hastürer

Öksüz Atlar Ülkesinde…

   “… Uzun yıllar zihnimde taşıdığım, her seferinde yeniden gözden geçirdiğim, kurgularken etkilendiğim, anlatırken heyecan duyduğum ama sürekli bahaneler yaratarak son cümlenin son noktasını hep geciktirdiğim, geç kalmış bir anlatıdır bu kitap.

   Bazı anlatılar zihinde gezinip dururlar kelimelere dökülecek zamanı beklerler. Aradan 100 yıl geçti ve sıradan insanların olağanüstü hikayelerinin artık okuyucuya buluşma vakti geldi.”

Tırnak içindeki paylaşım Başaran Düzgün kardeşimin, “Öksüz Atlar Ülkesinde” isimli romanının, kitap hakkında diyerek yazdıklarından bir kesit.

***

Başaran Düzgün’le tanışıklıktan öte uzun yıllar, KIBRIS Gazetesi ve Havadis’te kader birliği, yoldaşlık yaptım.

   Bir söz var… BİR İNSANI EN İYİ TANIMA KOŞULLARINDAN BİRİ, SEYAHATTİR.

   Başaran kardeşimle, pek çok seyahat yaptım.

   İskoçya, Edinburgh’ta viskinin anavatanında, çok farklı 4 gün geçiren grupta vardık.

   2011’de Başaran Düzgün ve Yusuf Suiçmez’le Umre’ye gittik. Yüzbinlerce inanmış insanla Kabe’de buluşmanın asla hafife alınamayacak, bir duygu ortamı olduğunu hissettik birlikte.

   2012’de Van Erciş’te yaşanan deprem felaketinin, hayat kurtarma operasyonları sürerken, Başaran ve Ekmekçi ile yine oradaydık. Artçı depremleri hissettik, enkaz başında umutla yakınlarının kurtarılmasını bekleyenlerin yanına, onlar gibi çömelerek bekledik.

Bu satırları yazarken fark ettim… Başaran Düzgün’le acı, tatlı anılarımız gerçekten kitap.

***

Düzgün Kardeşlerin Babası Hasan Düzgün, -bir söz var, şimdi sevmesin- beni evlatlarından farklı tutmadan severdi. Evlatlarına, “Aile soframızda Hasan Hastürer’in yeri her zaman vardır” derdi.

Benim de kendisiyle harika sohbetlerimiz oldu. Yaşadığı dönemin  bütün izlerini yansıtabiliyordu..

Roman mı tarih kitabı mı okuduğumu kitabı okurken sorguladım.

Öksüz Atlar Ülkesinde, bir roman… Romanın Kahramanı, rahmetli Hasan Düzgün mü?

Bu sorunun yanıtını aramak için zorlanmadım. Çünkü Başaran Düzgün, bir söyleşisinde aynen şunları söyledi: “Ailesini yazdı cümlesi aslında beni çok rahatsız eden bir cümle. Endişem babamın, anlatmaya çalıştığım hikayenin önüne geçme ihtimaliydi. Aslında romanın kahramanı babamdan öte yaşadığımız coğrafyadır. Ön planda kişilerden öte olaylar vardır.”

***

Romanın özetini yapmayacağım elbette.

Alıntı yapmak için 283 sayfada bir kez daha gezindim. Alıntı yapabileceklerim arasından seçme yapmakta zorladım.

İşte ilginç bulduğum bölümlerden biri:

   “… Celal Hordan kürsüye çıkar. Konuşmasının üçüncü dakikasında, herkes efsunlanmış gibi onu dinlemektedir. Sesini yükseltir, dozajı artırır, Cengiz Han’dan, Malazgirt’ten, İstanbul’un fethinden, Mohaç Zaferinden, kurtuluş savaşından bahseder, Türklerin nasıl kahramanca savaştığını, dünyayı yönettiğini…

   Kalabalık dalgalanır, galeyana gelir, “Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır” sloganları atılmaya başlar. Bu esnada ön tarafta oturan çarşaflı üç kadını sahneye davet eder. Kadınlar ürkekçe yan yana dizilirler, arkalarına geçer ve hışımla çarşaflarının üst kısmını çıkarır.

   Kadınlar çıplak kalmışlar gibi korku içinde elleriyle saçlarını örtmeye çalışırlar. Celal Hordan, sesini daha da yükseltir; “Türk kadını çarşafı atan, modern giyinen kadındır. Şimdi bütün kadınlar çarşaflarını çıkarsınlar.”

   Kadınlar tereddütle birbirlerine bakarlar. Arka sıralardaki erkeklerin, “çıkarın, çıkarın” şeklinde tempo tutmaya başlaması üzerine tek tek çarşaflarını çıkarırlar.”

                                                                     ***

Mehmet Altan’ın da vurguladığı gibi: “Kıbrıs’ın derinlerindeki hikayesini duyarlı ve duygusal bir roman örgüsünün tılsımında Kıbrıslı bir kalemden okumak istiyorsanız, ‘Öksüz Atlar Ülkesinde’yi okuyun.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu