Hasan Hastürer

Paylaşımın olmadığı yerde, kalıcı kazanım olmaz… Ve Şeyh Nazım’ın iki fıkrası…

Birlikte yaşamın olduğu yerde, paylaşım şarttır. İdeal olan elbette paylaşımın adil olmasıdır. Adil paylaşımı tanımlamaya kalksak, farklı yaklaşımlarla, adil paylaşım ifadelendirilebilir.

Hiç kuşkusuz, emek konularak bir üretim söz konusuysa, emeğin karşılığının alınması, adil paylaşımın kriteridir.

Daha çok çalışıp, daha fazla üreten, fazla alabilir. Az çalışan da, çok çalışıp daha fazla alana itiraz etmez.

Bazı kişilerin, arabalarının arkasına yazdığı yazıları, genelde ilginç bulur ve okurum.

“Nazar etme ne olur, çalış, senin de olur.”

Özü, doğru bir söz.  Çalışacaksın, kazanacaksın, sahip olacaksın.

Adil diye tanımlanacak düzenlerde bu doğru olabilir. Ancak sistem bozuk, adil gelir paylaşımı yok, çok çalışanlar az, yolunu bularak “az çalışarak çok kazananlar” çoksa, o düzende, fazla çalışmak pek de işe yaramıyor.

Hukukun üstünlüğüne, insan haklarına saygı varsa, devletin ana görevlerinden biri, vergi yoluyla gelir adaletine bir biçimde katkı koymak, olanak sağlamaktır.

Vergi politika ve uygulamasının yaşamsal önemini kimse inkar etmez. Az kazananlar üzerinden, vergi adaleti sağlanamaz.

Bir kazanç ne zaman meşru olur?

   Kaynağıyla bağlantılı yolun başında ayrı bir başlık altında toplananlar bir yana, büyüklüğü ne olursa olsun bir kazancın, gerçek oranlarda vergilendikten sonra kalan kısmı meşrudur, helaldir.

Gelir adaletsizliği varsa, orada adillik bir yana sıradan bile paylaşım yoktur.

Küçük bir toplumuz. Kuzey Kıbrıs, yüzölçümü olarak da küçük.  Kimin ne yaptığı, neyi nasıl elde ettiği çok kolay öğrenilir.

   Vergi listelerinde isimleri olmayan ya da çok alt sıralarda olanların, sahip oldukları ve yaşam tarzları kendilerini ele verir. Vergi Dairesi, sosyal medya paylaşımlarını takibe alıp, gerekeni yapsa, KKTC gelirleri en az yüzde otuz artacak. Şunu, özellikle çok kazanıp, vermesi gereken vergiyi vermeyenler, bir kenara not etsin. Paylaşımın olmadığı yerde, kalıcı kazancın garantisi yoktur. Dahası, haksız kazanç, haram lokma gibi bir biçimde boğaza takılır. Kimse öteki tarafa giderken, götüremez. Dünya malı, dünyada kalır. Henüz öbür dünyada geçerli olacak, “kredi kartı” da yok!!!

Aklıma 1 Mayıs 2003’te, Güney Lefkoşa’nın Archangelos bölgesinde “Kutsal Kikos Manastırı Kültür Vakfı” merkezinde “ Dünya Dinleri ve Kültürleri Formu’nun ikinci Uluslararası Toplantısı” geldi.

Açılış toplantısının kısa sunuşlar bölümünde en ilginç konuşmayı rahmetli Şeyh Nazım Kıbrısi, yapmıştı.

O zaman 82 yaşında olan Kıbrısi, salona iri kıyım, bir genç papazın yardımı ile girmişti.

Sadece Rum Kilisesi’nin değil, dünya kiliselerinin en öndeki isimlerine karşı Şeyh Nazım, kısa, ancak çok etkili, çağdaş yanı ağır basan bir konuşma yapıp, daha konuşmasının başında, “Dünyada misafir olduğumuzu kabul ederek bilsek ve gerçek dünyaya buradan bir şey götüremeyeceğimizi anlasak, pek çok çatışmanın nedeni ortadan kalkacak” demişti.

İngilizce konuşmasını, dinlerin mukayesesi yerine, barışçıl yaklaşımlar üzerine inşa eden Kıbrısi, şu iki fıkrayla konuşmasını noktalamıştı.

“Hazreti İsa, eşek sırtında gezerek dinini yaymaya çalışırken bir mağarada kocaman altın yığını ve yanında üç iskeletle karşılaşmış. İlahi gücüyle orada yaşananları öğrenmiş.

Üç arkadaş gezerek mağaradaki altınları bulmuşlar. İkisi, üçüncüyü ortadan kaldırıp, altınları kendi aralarında paylaşmak için anlaşıp, üçüncü arkadaşlarını öldürmüşler. İkisi kalınca da birbirlerinden habersiz karşısındakini zehirleme planı yapmışlar.  Bir biçimde ikisi de zehirlenip ölünce, altınlar orada kalmış, onlar da öteki dünyaya göçüp gitmişler.”

İkinci fıkra ise Büyük İskender’le ilgili.

“Büyük İskender büyük fetihler ve başarılardan sonra ölümle randevusunu hissetmiş. İşte o an Büyük İskender vasiyetini açıklamış.

– Öldüğüm zaman, avuçlarım açık olarak, kollarımı, iki yana açık olarak, kefenin dışında bırakın.       

– Neden? diye sormuşlar.

Büyük İskender yanıtını vermiş.

– Dünyaları fetheden en büyük servetlere hükmeden Büyük İskender’in de bu fani dünyadan hiçbir şey götürmediğini herkes görsün diye.”

… O akşam, Şeyh Nazım, alkışlarla kürsüden inmiş ve resepsiyonun da ilgi odağı olmuştu.

Herkese, mutlu, keyifli, en önemlisi sağlıklı bir hafta diliyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu