Hasan Hastürer

Futbolda, kolektif kahramanlık var…

Tansu Karayel aradı önceki gün öğle saatlerinde.

   1960’lı yıllarda Kıbrıs Türk futbolunun, hakkıyla popüler olmuş bir futbolcusuydu. Abisi rahmetli    Oğuz Karayel’le Yenicami’ye özdeşleşmiş isimler arasındaydılar.

   Futbol dışında golf sporunda da Kıbrıslı Türkler arasında belki de ilk sivrilen isimdi.

   Eskilerin deyişiyle ‘temelli’ olarak İngiltere’ye göç edince, orada da golf sporuna devam edip, başarılı olmuştu.

Neden aramıştı Tansu Karayel?

Futbola, sporun genel geçer kültürel doğrularıyla baktığı için Türkiye Milli Futbol takımına medya üzerinde yaratılan ayırımcılıktan rahatsız.

Rahatsızlığını ifade etmek için arayıp bir solukta şunları söyledi:

   “Futbola tutkunun ötesinde aşığım. Bir Kıbrıslı Türk olarak Avrupa Şampiyonasında Türk Milli Futbol Takım’ın başarılı olmasını isterim. Türk Milli Takımı’yla ilgili haberleri yakından takip etmeye çalışıyorum. Bütün kanallarda Türk Milli Takımı haberlerinde yüzde doksan Arda Güler gösterilir. Bu öteki futbolculara saygısızlıktır. Takım ruhuna da zarar verir. Lütfen bu konuyu yaz.”

Tansu Karayel’in gözlem ve tespitleri yüzde yüz doğru.

Spor kültürünün yeterli düzeyde olduğu ülkelerde başarı, yetenek takdir edilse de öteki futbolcuları incitecek, takım ruhuna zarar verecek tavır içine girilmez.

   Futbolda, bireysel değil kolektif kahramanlık var.

   Atılan goller, savunmanın başarısıyla taçlanabilir.

   Rakip kaleye kaydedilen golden fazlasına, savunma ve kaleci engel olmazsa atılan gollerin değeri olmaz.

Hayatın her alanında kahraman yaratmak bir anlayıştır.

Türk futbolunda bu çok da yeni bir anlayış değildir.

   Turgay Şeren’e Berlin Panteri denildi. Nereden gelmişti bu isimlendirme?

   7 Haziran 1951’de Berlin Olimpiyat Stadı’nda Türk Milli Takımı dönemin en güçlü ekiplerinden biri olan Batı Almanya’yı 2-1 yenilgiye uğratırken, Avrupa futbolunun en önemli futbolcularına karşı yaptığı kurtarışlar Turgay Şeren’e “Berlin Panteri” lakabı vermişti.

   Attığı şutta topun ağları deldiği iddiası ve sonrasında Metin Oktay, Taçsız Kral olmuştu…

   Fenerbahçeli Lefter, Ordinaryüs, Basri Dirimlili, Mücahit olarak çağrıldı…

   Özellikle başarılı olan futbolculara lakap verme kültürü devam ediyor.

Yeniden bugüne dönelim…

Türkiye’de tiraj, tıklanma, beğeni, reyting gailesi, toplam kaliteyi en çok tehdit edendir.

6 Ocak 2024’e İstanbul’da Kıbrıs Türk Spor Yazarları Derneği’nin geleneksel yıllık semineri vardı. Üç oturum, Digital Medyada Spor, Medyada Spor Servislerinin Önemi ve Spor Yorumculuğunun Toplumda Psikolojik Etkileri, başlıklarıyla yapılmıştı.

Konuşmacıların tümü, programların, çatışma, çatışmadan öte kavga üzerine kurulduğunu anlatmıştı. Spor programları izlendiğinde bu çok net olarak görülüyor.

Kahraman yaratılır…

Kahramanın etrafında okuyucuyu, izleyiciyi çekecek senaryolar…

Yıllardır spor basınının da içindeyim.

   Türkiye spor basınında çok sayıda, önde gelen arkadaşım var. Onlar da gelinen noktada neredeyse havlu attılar.

   Her şeyi, reyting ya da tıklama üzerinde kuranlar için Türkiye Milli Takımı’nın başarısından önde ‘gerilimli’ konular yaratıp, onun üzerinde izlenme oranlarını yükseltme gelir.

   Sporun evrensel değerlerinden yoksun bir spor basını, ülke sporuna hiçbir katkı yapamaz.

   Arda Güler, ‘iyi bir kaynak’ olduğu için değerlendiriliyor ya da kullanılıyor. Bu kadar basit.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu