Her yanlışın, bir bedeli var…
Uzun zaman önce, dünya görgüsü çok yüksek bir değerli arkadaşla yaptığım sohbeti dün gibi anımsarım. Anlattıkları, yıllardır, günlük yaşamda gözümüzün önünde yaşanan ancak yanlışa kazanılan bağışıklıkla artık görmez olduklarımızdandı.
Evinde çalışmak için Malatya’dan Mustafa isimli birini istihdam etmeden önce uzun uzun konuşmuşlar.
Aralarında çok net bir diyalog geçmiş.
– Bahçe işinden anlar mısın?
– Anlarım.
– Ağaç aşılamayı bilir misin?
– Bilirim ağabey.
– Ağaç budamayı bilir misin?
– Çok iyi bilim ağabey.
Mustafa işe başlar.
Ağaç aşılamaya sıra gelir. Yapamaz. Budamaya sıra gelir. Ağacı budamaz, biçer parçalar. Bu kadarla kalsa neyse… Havuzun su motorunu dürter, motoru yakar. Arkadaş bunun üzerine gider bir bilet keser, cebine de az sayılmayacak para koyup Girne’den yolcu eder. Yaklaşımı da oldukça anlaşılırdı. Malatyalı Mustafa vasıflı bir işçi değildi. Vasıflı olmamasına karşılık vasıflıymış gibi ortada dolanıp dokunduğu her yere zarar veriyordu.
Attığı adım, toplumsal yarar amaçlıydı. Farklı herhangi bir yaklaşımı yoktu. Aradan bir ay ya geçer ya geçmez, Malatyalı Mustafa’yı Lefkoşa’nın ünlü bir marketinde alışveriş yaparken görür.
Aralarında şu konuşma geçer bu kez.
– Ooo Mustafa ne zaman geldin?
– Gittikten kısa bir süre sonra döndüm. Hem de beraberimde sekiz kişi daha getirdim.
– Ne yapıyorsunuz?
– İnşaat yapıyoruz ağabey.
– Ne inşaatı?
– Bildiğin inşaat. Elimizde dört iş var. Bütün evi yapıyoruz.
– Siz demir bağlama ve öteki işleri biliyor musunuz?
– Ağabey kim biliyor ki?
Kuzey Kıbrıs’ta özellikle her inşaat İnşaat patlaması, pek çok insanın yüzünü güldürüyor. Taze para girdisi ekonomik verileri bir biçimde yukarı itekler. Ancak doğru olmayan bir konu var, mantar gibi biten inşaatların çok çok azında inşaat kalitesi olması gereken düzeydedir. Gün gelen bu binalarda, bugünkü kalitesiz işçilik ve olumsuz etkenlerle, ciddi sorunlar yaşanırsa, sorumlusu kim olacak? İnşaatla ilgili doğrudan sorumluluğu olanlar, ilk akla gelendir. Ancak, son zamanlarda yaşanan krizlere rağmen, inşaat sektöründe şarıl şarıl akan sterlinler, Euro’lar, dolarlar öyle göz karartıyor ki, sorumluluğu olanlardan çoğunun yarını düşündüğü yok.
Önemli olan evlerin kağıt üzerinde bir an önce satılması, peşinatların alınması, taksitlerin akışı ve günü geldiği zaman kapısından içeri girilecek bir yapının yaratılması. Daha sonrasını düşünen kaç kişi var?
Peki ne yapılmalı? Yapılacak olan çok basittir. Bu ülkede herkes yaptığı işle ilgili, azamiden vazgeçtim ama asgari yeterliliğe sahip olacak. Bunun için de kendisinin beyanı yeterli kabul edilmeyecek. Oluşturulacak mekanizma ile nereden gelirse gelsin, çalışmak için başvuranın yeterliliği belirlenip eğer yeterliyse eline belgesi verilecek.
Çalışma izinlerinin en önemli amaçlarından biri buydu zaten.
Bu sadece inşaat alanı için geçerli olmamalı. Her alanda uygulanmalı.
İlkeli ve özenli davranmak bazılarının hoşuna gitmeyebilir. Hiç önemli değildir. Gitmezse gitmez.
Toplumsal yararı düşündüğümüz zaman bu mutlaka yapılması gereken işlerden biridir.
Getirilen düzenlemeler ne olursa olsun burası hâlâ sorma gir hanıdır. Sistem toplumsal amaçlı değil, bazılarının “cebine” yarar amaçlı çalıştırılıyor. Kimse alınmasın halk diliyle ipini koparan Kuzey Kıbrıs’a gelememeli. Kuzey Kıbrıs hem yüzölçümü hem de burada yaşayan nüfusu bakımından küçük bir ülkedir. Buraya gelecek olanların sayısı değil niteliği önemli olmalıdır…
Güzel adamıza gelecek, turistten, yatırımcıya, yatırımcıdan, işçiye kadar statüsü ne olursa olsun herkes seçilmiş, seçkin olmalıdır. Bizim yapımız, insan kaynağındaki kalitesizliği yaşamın hiç bir alanında kaldıramaz. Her yanlışın bir bedeli var. Buna bugün kadar yeterli özen gösterilmedi. Özensizlik devam ederse, durum gelecekte çok kötü olacak. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.