Sekiz yılda iki Kurucu Meclis…
Bugün 15 Kasım 2024. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanının üzerinden 41 yıl geçti.
Kırk bir yıl öncesini dün gibi anımsarım.
15 Kasım’a ulaşılırken toplumda yaşananları da unutmadım.
Kıbrıs Türk halkının kendi yönetimine sahip olma hakkına kimse itiraz etmez. Hele 1963 Aralık olayları sonrasındaki somut koşullar bunu zorunlu hale getirmişti.
Kıbrıs Türk halkının adı ne olursa olsun kendi yönetimini sahiplenmesi için o yapının kendine ait olduğunu ikilemsiz kabul etmesi gerekir.
* * *
1963 Aralığı’nın ardından çeşitli isimlerle Kıbrıs Türkü’nün bir yönetim yapısı oldu. KKTC’ye ulaşana dek öyle dönemlerden geçildi ki bugünkü yapının kat kat gerisinde bir şemsiye altında bulunuldu.
Ama dönüp geriye bakıyorsunuz 1963-1974 arası insanımız o yönetime çok uzun vadeli bir güven duyup memur, öğretmen, polis, doktor kısaca pek çok iş dalında çalışmayı kabul etmiş ve bu kabulle beraber kaç yılın sonunda emekli olacağına inanmıştır.
O tercihi yapanlar arasında olanlardanım.
Öğretmen olarak kamu çalışma yaşamına adım atma kararı verirken o günün şartlarında kendimi iş güvencesinde olacağımı hissediyordum.
Peki o güvenin adresi önce Dr. Fazıl Küçük, daha sonra Rauf Denktaş’ın başında olduğu yürütme organı mıydı?
O organ ya da o günün yönetimi değildi güvenin adresi. Adres o yönetimin üzerinden Ankara’ydı.
O günlerden KKTC’ye kadar gelindi.
Bugünkü yapının da uluslararası bir tanınmışlığı yok. Ancak insanlar “Devlet işi” diyerek kamu da çalışmaya akın etmektedir.
Acı ama gerçek kimse sırtını “Kale gibi KKTC” ye dayamıyor. Tepki ve protestolardan söylenenleri bir kenar kaydırın dayanılan yine Ankara…
***
Kıbrıs Türk halkının kendi devlet yapısına gönülden sahip çıkması resmi devlet politikası hiç bir zaman olmadı.
Şimdi yaşanmıyor ama, KKTC’nin resmi evraklarına Türkiye’de bile dudak büküldüğü dönemleri unutmadık.
KKTC’nin kırmızı diplomatik pasaportuna İstanbul’da görevli polisin evirip çevirdikten sonra alaycı bir gülüşle mühür bastığını olayı yaşayan deneyimli bir politikacıdan dinlemiştim.
* * *
KKTC’nin ilanının üzerinde 41 yıl geçti.
KTFD anayasasında isim değişikliği KKTC’nin ilan edilmesinden çok daha kolaydı. Farklı nedenlerle sil baştanlık istendi. Rahmetli Rauf Denktaş, özellikle isteyenlerden biriydi.
1975’te KTFD için Kurucu Meclis, 8 yıl sonra 1983’te KKTC için Kurucu Meclis. Sekiz yılda iki kurucu meclis…
Dahası, 15 Kasım 1983’te Federe Mecliste oybirliği ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilirken, KKTC’nin kuruluş bildirgesi kararında şu ifadeler yer alıyordu:
“… Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanının iki eşit halk arasında ortaklığının bir federasyon çatısı altında yeniden kurulmasını ve sorunların çözümlenmesini engellemeyip, kolaylaştırabileceğine kani olan, iki halk arasındaki bütün sorunların barışçı ve uzlaşmacı bir politika ile çözümlenebileceğine inanan ve bu amaçla müzakereler yürütülmesini yürekten dileyen ve önerilmiş bulunan zirve toplantısının bu açıdan yarar sağlayacağına inanan meclisimiz, Kıbrıs Türk halkı adına, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve ‘bağımsızlık bildirisini’ onaylar.”
Yani KKTC’nin ilanı, “…iki eşit halk arasında ortaklığının bir federasyon çatısı altında yeniden kurulmasını ve sorunların çözümlenmesini engellemeyip, kolaylaştırabileceğine…” inancıyla ilan edildi. Amaç yine Kıbrıslı Rumlarla ortak devlet çatısı altında buluşmak.
***
Kıbrıs Türk Halkı, KKTC’nin tanınmasını istiyor mu?
İstiyor.
Ancak, tanınma yolunda ciddi çaba harcandığı konusunda inancı yeterli değildir.
Kıbrıs Türk halkı en az Rumlar kadar kendi kendini yönetme hakkına sahip olduğu inancındadır. Kıbrıs sorununun çözüm sürecine engel olmadan kendi devletinin tüm kurumlarıyla var olmasını da istemektedir. Ama acı olan yıllarca bunu mikrofona yakın olarak savunur gibi duranların buna neredeyse hiç inanmadan yılları boş yere harcamalarıdır.
… Bu yazı yıllardır değişmeyen yargı ve yaklaşımlarımın ürünüdür…