Çıkar için yapılan iyilik, avcının kuşlara attığı yeme benzer…
Bu satırların yazarı olarak, koalisyonlara değil, tek parti iktidarlarına karşı oldum. Nitelikli, toplumsal hizmet amaçlı koalisyonların kaç partili olduğu hiç önemli değildir. Koalisyon ortakları, pozitif anlayışla birbirlerini denetlerse hata riski daha az olur. Hem koalisyon ortağı olmak hem de adeta “Bu hükümetten hayır gelmez” açıklamaları yapmak, en yalın tanımlamayla samimiyetsizliktir.
Kıbrıs Türk insanı, 1974’e kadar ciddi bir paylaşım, hoşgörü ve dayanışma kültürü ile geldi.
Ancak paylaşım, hoşgörü ve dayanışma kültürüne rağmen uzlaşı kültürümüzün her zaman önemli düzeyde sorunlu olduğu ortadadır.
Aslında takım ruhuyla iş yapma kültürümüz de zayıftır.
Demokratikleşmedeki gecikme bir yana, sivil bir toplumsal yapıya bile sahip olmakta yaşadığımız sıkıntıların bu konuda etkisi olabilir.
Kolektif çalışmayı en çok savunduğunu dile getiren örgütlere bakınız, oralarda bile takım ruhu laf oladır.
En önemli hastalıklarımızdan biri, farklı düşünceye karşı zerrece tahammülün olmamasıdır.
Çok partili demokrasi isteriz ama elimizden gelse öteki partileri yerle bir edip tek parti dönemi başlatacağız.
Basın özgürlüğü isteriz ama eleştiren, yanlışı gören, gösteren basının ve gazetecinin, fırsat yakalandığı an başı ezilmek istenir.
Çok sesliliği sözde savunmanın şampiyonluğunu kimseye kaptırmayız ama farklı seslerin boğazını sıkmaktan da geri kalmayız.
Kendi dışımızdaki oluşumlara ve farklılıklara karşı o denli tahammülsüzüz ki zorunluluk olmadan, bir araya gelme şansı yok denecek kadar azdır. Bir araya gelindiği zaman da kimse o buluşmanın samimiyetine inanmaz.
Demokratik sistemin iktidar ve muhalefet partilerine gereksinimi vardır.
Muhalefetin, muhalefetliğine sistemin içinde engel konulması demokratik sistemin ayıbıdır, özürlülüğüdür.
Hükümet dışı siyasi unsurlar olması gereken yerde olmalıdır.
İşte İngiltere örneği… Muhalefetin gölge bakanları vardır. Gölge bakanların, bilgiye ulaşması mümkündür. Hatta belirli harcamaları bütçeden karşılanır.
Neden?
Çünkü devletin sürekliliği önemlidir. Görevi devraldıkları an neyin nerede olduğunu bilmeleri, devletin çıkarınadır.
Bizdeki sistemde muhalefet, sistemin dışındadır.
Meclisteki konumu zurnanın son deliğinin de altındadır.
Muhalefetin etkisizliği, hükümet edenleri muhalefete karşı duyarsız, hatta saygısız davranma çizgisine iter.
Dışlanan unsurların katı bir tavır içinde olmasını da yadırgamam.
Siyasal uzlaşı demek, ille de herkesin aynı noktada buluşması değildir.
Öncelikle bir araya gelişin ciddi bir zemini olması gerekir. Dahası bunun kurumlaşması sağlanmalıdır.
Çağıran niye çağırdığını, davet edilen niye davet edildiğini çok açık olarak bilecek. O masanın etrafında buluşanlar iyi niyetten kuşku duymayacak.
Bizde karşılıklı güven çok zayıftır.
“Önce toplumsal çıkar” söylevleri hikaye…
Önce politikacının kişisel çıkarı gelir.
Sonrasında politikacının kişisel çıkarını sağlayıp sağlama alacak şekilde parti çıkarları, gelir.
Bu ikisi sağlama alındıktan sonra toplumsal çıkar düşünülür.
Düşünce yapısı böyle olunca, herkes atacağı adımın kendi dışındakilere sağlayacağı yarara ya da zarara bakar. İyilik gibi görünen davranışlarda bile kesinlikle çıkar hesabı var.
Çok basit kazanç hesaplarının egemen olduğu bir ortamda siyasal uzlaşı kültürü, emeklemenin bile gerisindedir.
Kıbrıs küçük yer. Ne kadar gizlenmeye çalışılsa da her şey insanların görme alanı içindedir genelde.
İki gün önce birbirinin boğazına sarılanlar, iki gün sonra dar çıkar hesaplarıyla sarmaş dolaş olabiliyor.
Bu satırların yazarı olarak adam gibi, ilkeli bir uzlaşıya hiç itiraz etmem. Nedenleri ne olursa olsun yıllarca çatışma içinde olduğumuz Rumlarla ortak devlet kurup birlikte yaşamak isterken, kendi içimizde uzlaşıya kapıyı kapalı tutmanın kabul edilebilir izahı olmaz.
Unutulmasın, “Çıkar için yapılan iyilik, avcının kuşlara attığı yeme benzer.”