Hasan Hastürer

Dostluk duygusunun, derinliği ne zaman anlaşılır?

Dün öğle saatlerinde Bayrak Radyosu’nun Aykırı Sohbetler programında sevgili Betül Arslan Akkuş’un konuğuydum.

Hayatı konuştuk…

Babacığı rahmetli Nihat Arslan’ı tanımlayarak anlatmamı istedi. İçimden geldiği gibi anlattım. Zaman tünelinde yolculuk yapıp, Nihat Arslan’ın Girne Kapısında görür gibi olmadım, adeta gördüm…

Program akışında programa katkı koyanlarla birlikte gözlerim ıslanmanın ötesinde, duygularımızı ıslattı.

***

Hep geçmişe özlem duyarız ya… Geçmişe özlemin, en önemli nedenlerinden biri, günümüzde dostluktan öte, bütünüyle insani değer yargılarındaki erozyondur.

Boş verin onu bunu… Dünya çıkar dünyası oldu…

Cep telefonu çıktı çıkalı, her gün en az beş kişiyi, neden olmaksızın arar ve hatırını sorarım.

Çoğu, neden aradığımı merak eder… Çünkü arayanların çok büyük kısmı bir şey ister… Bir beklentiyle aramak, ticaret gibi olmuyor mu?

Ticaret de, çıkar alış verişidir.

Kan bağı dışındaki yakınlıkları, tanıdık, arkadaş ve dost olarak sıralayabiliriz. Ne kadar acıdır, gerçek dostlarınızın sayısı bir elin parmakları kadar varsa, çok şanslısınız. Dostluklar azalırken, iyi arkadaşlıkların gerilemesine sıra geldi.

***

İyi dostluklar, bir binayı ayakta tutan, kiriş ve sütunlar gibidir.

“Bir dostluktan ne bekliyorsunuz?” sorusunun yanıtında, maddi beklenti yoktur. Dayanışma duygusu vardır. Önceden hiç akla gelmeyebilir, ama, bilirsiniz ki, iyi günde, kötü günde birlikte olabilirsiniz.

Bunun için sık görüşmeye de hiç gereksinim yok.

İş insanı Ali Özok, yirmi yılı aşkın süredir benim böyle bir dostumdur. Çok sık görüşmeyiz. Bazen karşılıklı bir kahve içmek için aradan altı ay geçer. Ancak bir araya geldiğimiz zaman hiç ara açılmamış gibiyiz.

Başlıktaki, “Dostluk duygusunun, derinliği ne zaman anlaşılır?” sorusunun yanıtı geçtiğimiz günlerde, yaşamın akışı için buldum.

Ali Özok, yakın aile bireyleriyle birlikte beni de çok korkuttu.

O korku, Ali Özok’la olan dostluğumun derinliğini, bana hissettirmeden öte gösterdi.

***

Ali Özok, bazı sağlık tetkikleri için İstanbul’a gitti.

Amerikan Hastanesinde, tetkik için gerekli materyal, örnek alımı gerçekleştikten sonra, sedyede açlığı gidermek için, eşi Fatma Özok’un hazırladığı sandviçten henüz bir lokma ısırmışken, göğsüne sıra dışı bir ağrı geldi.

Hemen doktora haber verildi.

Gelen doktor ilk tetkik değil, ilk gözlemleriyle birlikte doktorları çağırdı.

Ali Özok, dostum ciddi bir kalp krizi geçiriyordu.

Büyük bir şans eseri, tam donanımlı bir hastanede kalp krizi geçirdi.

Bu krizi, uçakta, yolda, İstanbul’un trafiğinde geçirebilirdi.

Öyle olsa ne olurdu? Söylenenleri buraya aktarmak istemiyorum.

***

Kıbrıs’a döndükten sonra YDÜ Hastanesinde çok değerli Kardiyoloğumuz Dr. Gülgün Vaiz, yapılması gerekenleri yaptı. Krizin ardından kalpte hasar kalmadığını belirleyip, güzel haberi verdi.

***

 

Geçtiğimiz günlerde Ali Özok’la oturduk, dost iki insan olarak konuştuk.

Ali Özok, şunu söyledi: “Henüz çocukken dedemin, Lefkoşa’daki, bakkal dükkanını, dedem olmadığında yönetirdim. Genelde, tatil zamanı olurdu.

Sabah kalkar Mutallibin fırınına gider sandviç ekmeklerini alırdım. Ödemeler de yapardım. O günlerden bu günlere geldik. Yüzlerce çalışanımız var. Başımız dik, alnımız açık, tüm zorluklara rağmen işlerimizi yürütüyoruz.

Geçirdiğim kalp krizinde, anladım ki,  kazancı ne olursa olsun canınızı yemeye değmez. Gözünüzü kaparsınız, her şey geride kalır. Ailenizle, çoluk çocuğunuzla, sevdiklerinizle, dostlarınızla geçireceğiniz güzel vakit, iş yapıp, daha daha para kazanmaktan çok daha değerlidir.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu