İdam sehpasında, kralın oyunu…

Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası’nda (KTÖS) 1975 – 1993 yılları arasında aktif görev yaptım. Sendikanın kapısından içeri adım attığım zaman, şu ilkenin KTÖS’te öncelikle geçerli olduğunu öğrendim.
KİŞİSEL ÇIKARLAR, ZÜMRESEL, ÖRGÜTSEL, ÇIKARLARDAN, ZÜMRESEL, ÖRGÜTSEL ÇIKARLAR DA TOPLUMSAL ÇIKARLADAN ÖNDE OLMAZ.
Bu cümledeki örgüt sözcüğünü çıkarıp, parti yazıp, okuyabilirsiniz.
***
Toplumsal çıkarın önde tutulamadığı yerde, her türlü kazanım, geçicidir.
Sürekliliği asla mümkün değildir.
Zengin, varlıklı, ya da güçlü olanların, çevresindekilerin ne kadarının gerçek dostu olduğu bilinmezdir. Hele çıkar tatmini üzerine yakın duranların, bir başka çıkarı yönelme olasılıkları yüzde yüzdür.
***
Yüzlerce, hatta bin yılı aşkın süre önce yazılmış ve toplumsal bozulmuşlukları yansıtan öyle tiyatro oyunları var ki, küçük dokunuşlarla bugün yeniden sahnelenirken, sanki de bugün için yazılmıştır. Örneğin Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun şimdi sahnelediği Tartüf 24 oyununun, 360 yıllık geçmişi vardır.
Ya da öyle hikayeler var ki, bin yılı aşkın önce gelse de, günümüzün acı örnekleriyle neredeyse bire bir örtüşüyor.
İşte öyle bir hikaye…
***
‘Zalimliğiyle ünlü bir kral, idam cezası verdiği iki mahkumdan birinin canını, kendisini çok eğlendirecek bir yolla bağışlamak ister.
Sonra iki darağacı kurdurur ve mahkumlardan ikisine de, omuzlarına basacakları ve güvenebilecekleri birer kişi çağırmalarını ister.
Bu arada, ülkenin bilge kişisini de, kendince sınamak ister.
Bu yüzden, her şey hazır olduğunda, yanı başına oturtur yaşlı bilgeyi.
Sonrasında mahkumlar kendi seçimleri ve istekleriyle çağırdıkları kişilerin omuzlarına basar ve boyunlarına ipler geçirilir…
Mahkumlardan biri çok güçlü kuvvetli birini çağırmıştır. Diğeri ise kendisinden daha cılız olan arkadaşını çağırmıştır ve onun omuzlarına basmaktadır.
Kral tam o anda sorar yaşlı bilgeye.
“Hadi şimdi göster hünerini. Sence önce kim yıkılacak?
Güçlü olan mı? Yoksa şu cılız olan mı?”
Yaşlı bilge kendinden emin cevap verir.
“Güçlü olan çok sürmez yıkılır efendim. Diğer cılız olan ise ölse yıkılmaz. Cılız olanın omuzlarına basan mahkum canını kurtaracaktır.”
İki saatlik çok çekişmeli geçen ölüm kalım savaşında, güçlü adam yıkılıverir en sonunda. Ve onun omuzlarına basan mahkum darağacında can verir.
Kral şaşkın bir halde sorar yaşlı bilgeye.
“Nasıl oldu da şu cılız adamın galip geleceğini bildin? Sen gerçek bir bilgesin.”
Yaşlı bilge yerinden kalkıp, sevinç içinde arkadaşına sarılan ve canını kurtaran mahkuma bakar ve Kral’a şöyle der.
“Bunu bilmemin bilge olmakla alakası yoktur.
İki mahkumu, darağacına çıkarılmadan önce onları dikkatle izledim. Kendi istekleriyle çağırdıkları adamlar yanlarına geldi. Biri, çağırdığı güçlü adama bir kese altın verdi. Belli ki parasıyla tutmuştu onu, canını kurtarabilmek için.
Bunun için, o adamın güçlü vücudunun kâfi geleceğini düşünüyordu.
Diğeri ise, uzun uzun sarıldı arkadaşına, birlikte gözyaşı döktüler. Sonra o cılız adam, yeminler etti arkadaşına.
Ölsem yıkılmam, diye.
Gerçek arkadaş olduklarını anladım o anda… Ben sadece menfaat üzerine kurulan şeylerin çok uzun sürmeyeceğini bildim efendim… “
***
Bu hikayeden çıkarılacak dersi, anlatmama gerek yok.
İzninizle son bir cümle yazayım… DEĞERİ PARAYLA ÖLÇÜLEN HER ŞEYİN, DEĞERİ BELLİDİR VE SINIRLIDIR. ÖNEMLİ OLAN, ÖLÇÜLEMEYEN DEĞERLERE, SEVGİLERE, DOSTLUKLARA, YOLDAŞLIKLARA SAHİP OLMAKTIR.