Hasan Hastürer

Kaşınan yara, iyileşmez…

14 Ağustos 1974…

   Üzerinden yarım asır geçti.

   Bize göre 2. BARIŞ HAREKÂTI’NIN 50. YIL DÖNÜMÜ…

   Rumlara göre ise ‘işgal harekâtının’ yıl dönümü. Bizim de unutamadıklarımız var, onların da…

Sosyal medya sınır tanımaz. Rum toplumundan nelerin anımsatılarak öne çıkarıldığını görüyoruz. Esir olan Rumların fotoğrafları. Sonrasında iade edilmedikleri belirtilip, öldürüldükleri kanıtlanıyor.

Benzer anımsamalar, bizim toplumumuzda da var.

1974’te bir savaş yaşandı. Savaşın içinde, izleri bulunduğu için anımsatılanlar olduğu gibi, izleri bulunamadığı için anımsatılamayanların olduğu da bir gerçek.

Acının, yitirilen canların arkasından hissedilenlerin, dili, dini, ırkı, milleti yoktur.

Acı acıdır. Gidenler de geri gelmez. Elbette ateş düştüğü yeri yakar.

   Biz de kendi şehitlerimizi farklı bir saygıyla anarız. Rumların, savaşta yitirdiklerine biz şehit demeyiz.

   Onlar da kendi kültürlerine göre, kahraman konumuna koyarak anarlar.

   Barış Harekâtı sonrası Kıbrıs’ta iki toplumlu, iki bölgeli yapı oluştu. 1977–1979 Doruk anlaşmalarıyla, 1974 sonrası oluşan yapıya uygun çözüm modelleri hep gündemde oldu. Kimse, ‘Savaşın acıları ve sonuçları Kıbrıslı Türklerle, Kıbrıslı Rumları asla bir çatı altında buluşturamaz’ diyemedi.

   2003’te kapıların açılmasının ardından, bir anlamda serbest dolaşım başladı. Kalıcı birlikte yaşam olmasa da isteyenler için 24 saat iç içelik başladı.

   Güney’e geçme hakkı olan Kıbrıslı Türklerin ciddi çoğunluğu Güney’e geçti. Sık sık geçenler de var. Kuzey’e geçme hakkı olan Rumlardan, Kuzey’e henüz hiç geçmeyenlerin oransal karşılığı geçenlerden fazladır. Savaşın üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen geçmekten korkanlar var.

   Rum toplumunda 1974 sonrası doğanlarda Türk korkusu, anlatılanlarla var edip yaşatılıyor.

   Bu satırların yazarı olarak hayatın hiçbir alanında bireysel ve toplumsal olarak DÜŞMANLIĞIN EZELİ VE EBEDİ OLACAĞINA İNANMAM. KİN Şiirini hiçbir zaman okumadım. Okunduğu zaman da alkışlamadım. Yaşanan ya da fanatik Rumların bizlere yaşattıklarına rağmen Kıbrıs Türk Toplumunda kronikleşmiş düşmanlık anlayışı yoktur. Rum tarafında tam tersi bir durum var. Okullarda Türk düşmanlığı hala ders gibi öğretiliyor. Kilise, adada yaşanan tüm olumsuzlukların mimarlık kurumudur. Yıllar evvel davetli olarak ziyaret ettiğim Kikos Manastırının onur defterine, şunları yazmıştım: ‘ Dünyadaki canlı ve cansız tüm değerlerin, korunması, Tanrıya karşı bir görevdir. Gerçek bu iken Kilisenin Kıbrıs’ta çatışmanın, gerilimin, gerginliğinde parçası olması en büyük günahlardan biri değil mi?’ Yıl dönümlerinde yitirilen canların anısına saygımızı en üst düzeyde gösterelim. Ancak, yıldönümleri, yaraların kaşınmasına bahane olmamalıdır.

Unutmayalım, KAŞINAN YARALAR, İYİ OLMAZ.

Özellikle Rum siyasiler acıları anımsatıp, üzerinden rant elde etmeye çalışırlar. Ben de özellikle onlara, bir şehit çocuğunun, Baf Kasabadan Serkan Çakır’ın dün sosyal medya hesabındaki paylaşımında bir bölümü aktarayım:

“Silah sesleri kapımıza iyice yaklaştı. Sokakta çığlık sesleri, EOKA’cı çapulcu Rum askerleri evimizin kapısında. Babam tüm aileyi arka odaya gönderdi. Babamın kız kardeşi Melek Halam, babamın yanından ayrılmak istemedi. EOKA’cı olan Çelebo kardeşlerden ikisi, kapımızı kurşunlayarak içeri girdiler.

Babam gömleğini iki yana doğru çekip, sağ eliyle göğsüne vurarak, ‘beni vurun, kadınlara çocuklara dokunmayın’ dedi. Babama Çek silahıyla dört el ateş edildi. Ben bağırarak anneme, anne babamı vurdular, diye ağlayarak tekrar tekrar ederek söylerken, bir yandan babama koşmak istiyordum… Benden önce Mustafa amcam, babam Erdoğan Çakır’a doğru koştu. Ben de annemin ellerinden sıyırılıp babama doğru koşup sarıldım. Babam kanlar içinde bana kaçmam için işaret ediyor, bir yandan da kelimeyi şahadet getiriyordu. O sırada amcam, iki şarjör mermi boşaltılarak şehit edildi. … Babasının dizinde oturan ve elini tutan bir çocuk gördüğümüzde, ben ve benim gibilerin duygularını anlayabilir misiniz?”

Bu satırlar küçük çocuğun belleğine yazılanların bir kısmı. Keşke Serkan Çakır, 15 Ağustos 1974’te Mutallo’da yaşadıklarını, bir Rum okuluna gidip öğrencilere anlatsa…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu