Kıbrıs sorununun çözümüne, acil gereksinim var mı?
2025’in ilk çeyreğine Kıbrıs sorunuyla ilgili görüşme trafiği damgasını vuracak.
Beşli görüşmenin, finalinde çok hızlı, sonuç alıcı bir müzakere bekliyor muyum?
Arzum, takvimli, ucu açık olmayan bir müzakere süreciyle, kabul edilen ve yaşayabilir bir çözüme ulaşılması.
Ancak, beklentilerimizle örtüşen bir çözüm için bir miktar daha zamana gereksinim olduğu bir gerçektir.
***
Kıbrıs sorununun çözümüne, acil gereksinim var mı?
Eğer soru, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlara yönelikse. Yanıtım, hem çok kolay hem de çok nettir. KIBRIS ADASINDA, KIBRISLI TÜRKLER VE KIBRISLI RUMLAR ARASINDAKİ MEVCUT İLİŞKİ DURUMUNA BAKI LDIĞI ZAMAN, ÇÖZÜM ACİLİYETİ YOKTUR.
1974’ten sonra ciddi sıcak çatışma yoktur.
1996’da iki Rum yaşamını yitirdiği sınır eylemlerinden sonra ciddi sayılacak gerginlik bile yaşanmamıştır.
23 Nisan 2003’te kapılar açıldı. Uzun zamandır, 24 saat karşılıklı geçişler vardır. Hangi taraf daha ucuzsa, alış veriş, geçişler o tarafta yoğunlaşıyor.
İç içe yaşamın bire bir karşılığı olmasa da sosyal yaşamının içinde, güneyde yabancı dilde eğitim, öğretim yapılan okullarda Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum ve üçüncü ülke öğrencileri birliktedir.
Kuzeyde çalışan Kıbrıslı Rum yoktur bildiğim kadarıyla. Ama, Güneyde çalışan Kıbrıslı Türkler vardır.
Örnekleri daha da uzatmam olası.
Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında, korku ya yoktur, ya da anlatılanlardan beslenen sınırlı korku vardır.
Kısacası Kıbrıs adasında, 1974’ten beri ateş kes olsa da, pimi çekilmiş, avuç içinde sıkı sıkı tutulan bomba yoktur.
***
Orta Doğu’daki sıcak çatışmalar sırasında İngiliz Üslerinin kullanımı nedeniyle füze saldırısı, çok düşük bir olasılık olsa bile vardır.
Ancak Kıbrıs adasının 1974 gibi bir savaşı yaşamasını, neredeyse imkan ve ihtimal dışı görürüm.
Korku üzerinden siyaset yapanlar bu yaklaşımımı beğenmese de bu bir gerçektir.
***
Zaman zaman, savaş yaşanmaması bakımından Kıbrıs’ı, İsviçre’ye benzeştiririm. Bu benzeştirmem aslında bir arzudur.
Avrupa kıtası 20. Yüzyılda iki büyük dünya savaşı yaşarken, İsviçre, Avrupa’nın ortasında, savaştan doğrudan etkilenmeden o zor yılları geride bırakmayı başardı.
Birinci dünya savaşında tarafsızlığını açıklayan İsviçre, savaşa katılmadı.
İkinci Dünya savaşında da tarafsızlık açıklaması yaptı. Almanya, bir müdahale planı yapsa da uygulamadı.
İsviçre’nin savaş dışı kalmasıyla ilgili farklı yorumlar yapılabilir. Netice, İsviçre’nin savaş dışı kalması, savaşın ana taraflarının işine geldiği için, İsviçre, savaşın ağır bedeliyle yüzleşmedi.
***
Bu bağlamda Kıbrıs adası da neden, Doğu Akdeniz’in İsviçre’si olmasın.
Kıbrıs’ın dezavantajı, rahatsız edici ya da sorun üretici olmasa da adadaki çözümsüzlüktür.
***
Doğu Akdeniz’de Türkiye’siz bir enerji konuşması ve planlaması yapılamaz. Yapılan tüm denemeler, atılan imzalar ne olursa olsun, deneme aşamasına bile gelemiyor.
Neden?
Çünkü, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uluslararası geçerli “kimliğini” cebinde taşıyan Güneydeki Yönetimi, Türkiye, tanımıyor… Aralık 1963’ten günümüze Kıbrıs Cumhuriyeti’ni işgal altında tutan Kıbrıslı Rumların liderliği de, Türkiye’ye “işgalci” diyor.
Bu iki yapının önemli konularda aynı masada, müşterek amaçla buluşması için çözüm şart görünüyor.
***
Kıbrıs sorununun çözümüne acil gereksinim var mı?
Yazımın son bölümüyle alakalı, ilerleme istenirse, o zaman çözüm, acil olabilir.