Mevcut statüko, uzlaşıyla bir değişime uğramazsa ne olur?
Haberlere göz atarken , önüme düşen bir haber:
“Rum Sözcü, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Gayrı Resmi Avrupa Dışişleri Bakanları Konseyi’ne davet edilmesine yönelik Rum muhalefet partilerinin eleştirilerini yorumladı.
Rum Hükümet Sözcüsü Konstantinos Letimbiotis, statükonun sürdürülebilir olmadığını, bu nedenle Kıbrıs sorunundaki çıkmazın ortadan kaldırılması için girişimlerde bulunulması gerektiğini söyledi.
RİK Televizyonunda bir programa katılarak, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Gayrı Resmi Avrupa Dışişleri Bakanları Konseyi’ne davet edilmesine yönelik Rum muhalefet partilerinin eleştirilerini yorumlayan Letimbiotis, söz konusu kararın, Türkiye-AB ilişkilerindeki ilerlemenin, Kıbrıs konusunda kaydedilecek ilerlemeyle doğrudan bağlantılı olduğunun açıkça ifade edildiği Nisan ayındaki AB Zirvesi’nin Sonuç Bildirgesine dayandığını belirtti.”
***
Rum sözcünün, statükonun sürdürülebilir olmadığını söylemesi önemli.
Mevcut statükonun Rumların şuur altında durduğunu kabul ettiğimiz, MEGALO İDEA’nın, büyük ülkünün yok sayılarak, kabul edilmesi çok kolay değildir.
Mevcut statüko, uzlaşıyla bir değişime uğramazsa, ilk sıradaki olasılık adanın kalıcı olarak bölünmesi ve doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye’ye bağlanmasıdır.
Bağlanmadan da bağlanabileceğinin ne demek olduğunu aklı başındaki Rum liderler ve kanaat önderleri de bilir.
***
1974’ün üzerinden 50 sene geçti.
Kuzey’deki köy isimleri değiştirilirken, pek çok kişi gülüp, yeni isimlerin eski isimleri unutturamayacağını söylemişti.
Beş, on sene sonra eski isimler unutuldu.
Değil Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumların, Kuzey’le bağı olanlar bile yeni, Türkçe isimleri kullanıyor.
***
1974 sonrası Türkiye’den gelen nüfus için Rumlar, Türkçe karşılığı “Yerleşik” olan isimlendirmeyi kullandı.
O yerleşik dedikleri, 2004 Annan Planı referandumunda oy kullandı. Rumlar da, BM yetkilileri de gıkını çıkaramadı.
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın, nüfus yapısı konuşulurken, “KKTC vatandaşları arasında ayırım yapılmasını kabul edemem’ demesi üzerine dönemin Rum Başkanı Dimitris Hristofyas, ciddi rahatsızlık duymuştu.
Sonrasında bir görüşmemizde Hristofyas, kendine göre yerleşiklerle, orijinal Kıbrıslı Türklerin eşit tutulmasının, kabul edilemez bir yaklaşım olduğunu ifade etmişti. Hatta Talat’ın tavrıyla ilgili, bana, Türkçe olarak “Yediği pancara bakan ulan” demişti.
***
Makarios’un, 1977 doruk anlaşması sonrası, “Anlaşarak yüzde yirmi yedi toprak vermektense, anlaşmadan yüzde 37 kalsın” dediği biliniyor. Rum liderler, açıkça söylemese de Makarios gibi yaklaştıkları için, çözüme yaklaşıldığı anlarda sabotajcı oldu.
Sonuçta, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünden Kıbrıs Türk tarafı, hatta daha doğrusu Kıbrıslı Türkler olumsuz etkilense de, Türkiye ile birlikte düşünüldüğünde tarihe geçecek kaybı yaşayan, daha daha yaşayacak olan Kıbrıslı Rumlardır.
Kuzey’le sınırı, Türkiye ile sınır görenler ne demek istediğimi çok daha iyi anlar.
***
Çok uzatmayacağım.
Rumlar ve Rumlarla birlikte Yunanlıların en büyük korkularından biri Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne sırtını dönmesi, üyelik defterini resmen kapatmasıdır.
Avrupa Birliği beklentisi olmayan bir Türkiye ile Kıbrıs ve Türkiye – Yunanistan sorunlarının müzakeresinin çok daha zor olacağını bilenler, Türkiye ile bağların kopmasını istemez.
Rum tarafındaki muhalefetin, derinlikten yoksun eleştirileri, bir anlamda kendi yandaşlarının duygularıyla oynamaktır. O kadar.