Hasan Hastürer

Siyasetçinin bütün dünyası siyaset olursa…

Bazı konular var, zaman zaman ele almayı yararlı bulurum.

Politikanın ekmek kapısı olarak görülmesi, koltuğu bir kez oturanın kalkmak istememesi bunlardan biridir.

Zamanını tam olarak anımsamıyorum. Ama yazının başlığını anımsıyorum. “Politika ekmek kapısı değildir!” Bu başlıkla yazdığım yazıda politikayı, siyaseti ekmek kapısı gören düşünceye eleştiri getirmiştim.

O yazımın üzerinden yıllar geçti. Düşüncemde herhangi bir değişiklik yok. Tam tersi o düşüncem daha da perçinlendi.

***

   “Hoş geldin, ne zaman gidiyorsun?” demesem de siyasete yeni giren herkese uygun bir şekilde ne zaman gideceğini sorarım.

   Her gidiş bir yeni ismin gelişidir. Yani değişimdir. Bir görevi en iyi yapmak bile o görevde sınırsız bir ömre hak getirmez.

   Kurumlaşmanın olduğu ülkelerde en değerli siyasetçi, politikacı hatta devlet adamı vazgeçilmez değildir. Kimse, “Aman o giderse halimiz ne olacak?” sorusunu sorup kara kara düşünmez.

   Demokrasi anlamında geri kalmış ülkelerde suyun başını tutan politikacılar, başarılı olup olmamaya bakmaksızın o koltukta oturmak için her şeyi yaparlar.

Halkın mutluluğu için ne yaparım sorusunun yanıtını kolaylaştırıcı bilgi donanımı yerine, kendi hedeflerine ulaşmak, o koltukta hiç kalkmamacasına oturmak için tüm yolları geçerli sayan Makyavelist düşünceyi kusursuz bilirler.

***

   Politik kadrolarda siyasi ömür ortalaması ne kadar yüksekse orada siyasi kirlilik de o kadar yüksektir.

   Çok uzağa gitmeden bizim ülkemizdeki siyasi yapılanmaya bakınız. Bunun doğruluğunu bir çırpıda görürsünüz.

Bir becerip, Kuzey Kıbrıs’ta seçimle gelinen tüm görevlere zaman sınırlaması getirsek, toplumun önünün sadece bu değişiklikle nasıl açıldığını göreceğiz.

Bunu beceremediğimiz sürece köşe başlarını her yerde tutmayı başaran “çeteler” ülkeyi, toplumu ve doğal olarak geleceğimizi kendi ellerinde tutacaktır.

***

   Fırsat bulup siyaset dünyamızdan isimlerin yaptıkları sözlü ve yazılı açıklamaları yıllar öncesine giderek gün ışığına çıkarsak söylenenlerle, yapılanların çelişkisi bakımından nelerle karşılaşacağız?

   Halbuki, genel geçer bir doğrudur… Söylediği gibi davrananın hatası yarı yarıya azalır.

***

Rahmetli Bülent Ecevit, 1976 yılında yayınlanan Şiirler kitabının önsözünde bakınız neler de yazmıştı:

   “Siyasetçinin bütün dünyası siyaset olursa, siyasette yenildi mi veya siyasetten ayrılmak zorunda kaldı mı, dünyasının yıkılacağını sanabilir. O yüzden de siyasete sımsıkı sarılır. Topluma veya insanlığa yararlı olabilmek için değil, kendi kendini ayakta tutabilmek için sarılır siyasete… Kendisi için sarılır.

   Oysa siyaseti bırakınca veya siyaset onu bırakınca kendisini bekleyen, seve seve gidebileceği, yaşayabileceği bir başka dünyası varsa ve siyasete en çok gömüldüğü dönemlerde bile kafasının, yüreğinin bir köşesinde o dünyasını da yaşatabiliyor ve o dünyasının da özlemini duyabiliyorsa, gözünü hırs bürümez siyaset adamının… Kişisel, siyasal hırsı uğrunda topluma, insanlığa kıymaz.  

   Ama gerektiğinde toplum uğruna, insanlık uğruna, insan uğruna kendi siyasal yaşamına kıymayı göze alabilir. Ancak o durumdaki bir siyaset adamı, siyasetin tutsaklığından ve sınırlamalarından kurtulup, özgür olabilir ve ancak kendi özgür olan siyaset adamı toplumun da, insanlığın da, insanın da özgürlüğüne gerçek katkıda bulunabilir. (Bülent Ecevit- Şiirler Kitabı- Ankara -1976)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu