Köpeğe, gem vurursan, kendini at sanır…
Rahmetli babacığım avcıydı. Horozlu bir av tüfeği vardı. Av yaklaştı mı, evde ava hazırlık heyecanı yaşanırdı.
Fişeklerini kendi doldururdu. Evde kapsül, barut, saçma, keçe, tıpa her şey vardı. Doldurduğu fişekleri şöyle bir sallar ve iyi olup olmadığını anlardı.
Av köpeği de vardı. Henüz çocukken K. Kaymaklı’daki evimizde, anımsadığım ilk av köpeği Roza’ydı. Kahverengi kısa tüylü, kuyruğu da kısa bir av köpeğiydi. Evin bir parçası gibiydi. Sakin bir köpekti.
Roza’nın nasıl olup da öldüğünü tam anımsamam. Ama öldükten sonra babam av köpeksiz kalmadı. Tarık isimli bir başka av köpeği geldi evimize. Cinsi farklıydı. Uzun kahverengi tüylerini dün gibi anımsarım. Cinsi farklı ancak huyu, terbiyesi Roza’yla aynıydı.
Babam uzun kış gecelerindeki sohbetlerde sözü köpeklere getirip, köpekler üzerine “Köpek en sadık hayvandır. Yemek yediği kapıya ihanet etmez” dedikten sonra devam edip anlatırdı:
“Köpek terbiyesi çok önemlidir. Köpeği kişiliksiz yetiştirirseniz hareketini, yönünü uzatılan kemik belirler. Halbuki iyi köpek sahibini kolay unutmayan, her uzatılan kemiğin arkasından gitmeyendir. Kısacası iyi köpek iyi insandan daha insandır.”
Babamın köpek kişiliği üzerine söylediklerini hiç unutmadım.
1963 olayları üzerine göç ettik. Yıllarca çok zor koşullarda yaşadığımız için köpeğimiz de olmadı. Evde köpek olmamasına karşılık etraftaki köpeklere hep babamın sözleri ile baktım.
Babamın köpekleri bizim kapının önünden geçen herkese havlamazlardı. Sanki de yerli yersiz havlamak onurlarını incitiyordu. Ava gittikleri zaman avın peşinde koşarken, babamın laf ola işaretiyle onun bunun arkasından koşmazlardı.
***
Toplum olarak çeşitli nedenlerle ruh sağlımız tehlike altındadır.
Doktorlar evde beslenecek hayvan türlerinin strese karşı yararlı olacağını söylüyorlar. Bunun doğruluğunu yaşayarak gördüm. Herkese evinde kedi, köpek, kuş, kısaca her türden hayvan beslemelerini salık veririm. Hayvan beslemenin bence tek olumsuz yanı, hayvanları tanıdıkça çok sayıda insana verdiğiniz değer azalıyor.
***
Aslında evcil hayvan besleme, hem bir kültür hem de sosyal bir sorumluluktur.
Önemli olan toplumda, hayvanlara, ayırım gözetmeksizin canlı değeri verme kültürünün olmasıdır.
Bütün mesele sorumluluğu, en üst düzeye taşıyarak evcil hayvan sahibi olmaktır.
Eğer bakamayacaksanız hayvan sahibi olmayacaksınız.
Yıllar evvel, İskandinav ülkelerine yaptığım bir seyahat sırasında İsveç’in başkenti Stockholm’da gözlemiştim.
Çok ağır iklim koşullarına rağmen soğuğun ve karanlığın bastırdığı saatlerde bile iş çıkışı köpeklerini gezdiren çok sayıda insan dikkat çekiyordu.
Dikkat çekecek kadar bir fazlalık vardı.
Merak edip sorduğumda öğrendim ki eğer evinizi köpek besleyecekseniz 24 saatlik zaman diliminde o köpeğinizi mutlaka sokağa, parka gezdirmeye çıkaracaksanız.
Belirlenen zaman limiti köpeklere takılan çipler nedeniyle bir merkezden takip edilebiliyor.
Bu nedenle de insanların işe giderken, çocuğunu bakıcıya bıraktığı gibi, köpeklerini de bıraktıklarını anlatmışlardı.
Hatta evinde yılan besleyen İsveçliler var demişlerdi. .
Bir yerde okumuştum. İsveçlinin evden kaçan yılanı bir Türk’ün kapısının önüne çöreklenmiş. Türk, ilk aklına geleni yapıp yılanı öldürmüş. Öldürdüğünü gören komşusu polise haber vermiş. Polis gelip kapıya dayanınca, Türk, “ Ne yapacaktım?” diye kendini savunmaya kalkınca Polisten yanıtını almış. “ Bize haber verecektiniz. Biz onu alıp sahibine, sahibi yoksa ilgili merkeze iletecektik.”
***
Köpekleri, hayvan sevgisini yazdığıma göre, hoşuma giden bir sözle de nokta koyayım: Köpeğe, gem vurursan, kendini at sanır.
Bu söz sizde hangi düşünceleri dürttü?
Herkese sağlıkla taçlanmış, mutlu bir hafta diliyorum.