İhracat ve üretimde planlama zorunluluktur
Ülke siyaseti ve meclisi takip etsem de, yazılarımda gündemime almamaya özen gösteriyorum. Bunun sebebi ise meclisin ve siyasetin gündemi ile toplumun ve ülkenin gerçek sorunlarının örtüşmediğine ve siyasetin samimi olmayışına olan inancımdır.
Herhangi bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için, örneğin, bu hafta meclis gündemine ivedilikle gelen, kamu ihale yasasındaki değişiklik yasa tasarısını elbette önemsiyorum. Diğer taraftan tartışmalara bakıyorum, toplumun özne olmadığı tartışmalardan başka bir şey göremiyorum.
Bulunduğum ortamlarda, zaman zaman, sorulara muhatap kalıyorum.
“Memleketin durumunu nasıl görün?” sorusu, en fazla karşılaştığım soruların başında. Çok genel bir soru olsa da, bu soruya cevabım değişmiyor; Hasta, her yerinde sorun var, her şeyin yeniden planlamaya ihtiyacı var. Daha da önemlisi bu planlamanın halkın geleceği ve varlığının devamı için olduğunu, doğru biçimde anlatacak bir iradeye ihtiyaç var.
‘Ne yapılması gerekir?” ise ikinci en fazla karşılaştığım soru.
Toplum olarak nerede, hangi yanlışların yapıldığının bilincine varmadan, bir adım ilerleyemeyeceğimizin farkında olmak zorundayız. Bu farkındalığı toplum olarak algılayabilirsek, ayni zamanda, toplumsal hastalıklarımızdan da kurtulma fırsatı sunacağından şüpheniz olmasın.
Öncelikle kabul etmemiz gereken, toplum olarak, yıllar içinde, üretken ve verimli bir toplum olmaktan giderek uzaklaştığımızdır. Mevcut yapının, özellikle kamu tarafında bu çarpıklık ise adeta teşvik ediliyor. Siyaset ise bu çarpıklıktan besleniyor.
Yaklaşık üç yüz bin nüfuslu bir ülkede, işsizlik ve istihdam sorunu yaşanırken, sayısı 50 binin üzerinde yabancı uyruklu çalışanın olması normal mi?
Bu ülkenin işgücünün üretim verimliliği hesaplandı mı?
Çözüm alternatifleri sunulmadan yapılan eleştirinin manasının eksik olduğuna inanıyorum. Bizim için çözümün, üretim, ihracat ve özel sektörün geliştirilmesinden geçtiğine inanıyorum.
Gelin KKTC’nin en temel verilerine bakalım. KKTC’de ithalatın GYSIH’ya oranının%42.5, ihracatın oranının ise %3.5 oranı ile karşılaştığımızı belirtirken, Güney Kıbrıs’ta ise bu orantının ithalat tarafında %34.6, ihracat tarafında ise %13.22 oranın görüyoruz.
Güney Kıbrıs’ın toplam ihracatı 3.5 milyar Amerikan doları civarında. Toplam ithalatı ise 9.2 milyar Amerikan doları civarında. Son yıllarda ortalaması bu seviyede devam ederek -5.6 milyar dolar civarı bir dış ticaret açığı oluşuyor. Bunu ise 14.5 milyar dolar civarında hizmet ve servis ihracatı ile karşılıyorlar. Toplan Gayrı Safi Yurt içi hasılaları ise 25 milyar dolar civarıdır.
Güney Kıbrıs’ın temel ihraç ürünlerine baktığımızda;
1.Gemiler, tekneler: 957.6 milyon ABD Doları (yoğunlukla re-export, toplam ihracatın %31,3)
2.Petrol dahil mineral yakıtlar: 495,5 milyon dolar (%16,2)
3.İlaç: 432,3 milyon dolar (%14,1)
4.Süt, yumurta, bal: 306.5 milyon dolar (%10)
5.Elektrikli makine, ekipman: 115,3 milyon $ (%3,8)
6.Bilgisayarlar ve elektronik cihazlar: 90,8 milyon dolar (%3)
7.Organik kimyasallar: 42.8 milyon dolar (%1.4)
8.Sebzeler: 41,4 milyon dolar (% 1.4)
9.Meyveler: 33.4 milyon dolar (%1.1)
10.İçecekler, alkollü içkiler ve sirke: 32,2 milyon dolar (%1,1)
KKTC’nin temel ihraç ürünlerine baktığımızda ise;
- Süt ürünleri: 42 milyon dolar
- Narenciye: 34 milyon dolar
- Fişekler: 14.5 milyon dolar
- Hurdalar: 12.7 milyon dolar
- Keçi boynuzu: 3.8 milyon dolar
- Yumurta : 3.1 milyon dolar
- Piliç eti: 2.16 milyon dolar
- Konsantre : 1.4 milyon dolar
- Sigaralar: 1.1 milyon dolar
- Hurda Kağıt: 1 milyon dolar
Sadece yukarıdaki ihracatın pay ve türlerinin, bu denli yakın coğrafi durumda bile kıyası, bile bize ekonomik dengemizin anomalilerle dolu olduğunu söylemeye yeter. Bunu yazarken, iki tarafın siyasi durumunu gözeterek yazdığımı, bu yüzden uluslararası bir devlet kimliğinin, bizim için ne denli önemli olduğuna olan inancımı da yinelerim.
Hafızası iyi olanlar biraz geriye doğru hafızalarını zorlasınlar. Güzelyurt bölgesinde narenciyenin doğru işlenip, yurt dışına gönderildiği zamanları anımsasın. O döneme ait herhangi bir istatistiğe ulaşamasam da, her halde yine o dönem için en düşük memur oranı Güzelyurt bölgesindendi. Bunun temelinde ise kendilerine yetebilme vardı. Bugün ise narenciyeden hayatını geçindiren ailelerin çocukları, belirsizlik ve yanlış politikaların kurbanı olarak, yoğunlukla Yenikent bölgesine yerleşmiş ve muhtemelen kamuda çalışıyor diye düşünüyorum.
Bugün kamu sığınılacak liman olarak görülüyorsa, özel sektörde ise doğru çalışma koşulları oluşmamışsa bu düzenin kurgusal hatası yanında, doğru değişimin planlamasını yapmayan, mevcut idarecilerimizin eseridir.
Özel sektörün, yeni üretim politikaları ile geliştirilmesi ve düzenlenmesi ile güvenin artması, kamudaki yükün de hafiflemesine yol açacaktır.
Bu konuyu kaynak yönetimi, iyileştirme, İhracat ve istihdam etkileri tarafından haftaya yazmaya devam edeceğim.