Kesilmiş bir fatura varsa, illa ki birileri o faturayı öder.
Son yazımda dengenin, sağlıklı hareketin temeli olduğundan yola çıkarak, KKTC’nin mevcut yapısındaki anomalilerin yarattığı dengesizliğin, işletmeler üzerinde yarattığı kaldırılması giderek imkansızlaşan, kontrol dışı ağırlığa kısaca değinmiştim.
Bugün bu konuyu biraz daha açalım.
Bir süre önce Somali’li deniz korsanları ile ilgili ilgimi çeken bir araştırma yazısı okumuştum. Somali, dünya ticari deniz taşımacılığı trafiğinin ana damarlarından Süveyş kanalının girişinde, Aden körfezine sınırı olan istikrarsız, ekonomisi ve demokrasisi ile kötü yönetilen bir Doğu Afrika ülkesi. Araştırma yazısı, Aden körfezindeki korsanlık faaliyetlerinin, ekonomik maliyetini konu alıyordu. Kaçırılan gemilerin mürettebatı ayrı, geminin taşıdığı yük ise farklı pazarlar olarak değerlendiriliyormuş. Kaçırılan geminin yükünün kıymeti, doğal olarak fidye miktarını da yukarıya çekiyor. Gemi şirketlerinin bu duruma karşı, silahlı özel güvenlik şirketlerinden hizmet alımı ise ayrı bir maliyet unsuru olarak belirtiliyor. Araştırma yazısı dışına çıkıp, farklı kaynaklara baktığımda, bir geminin kurtarılması için 15 milyon dolar fidye ödendiğini, 10 milyon dolar civarında ödenmiş fidye örnekleri oldukça fazla. Sadece bu bölgedeki korsanlık faaliyetlerinin yıllık cirosunun 500 milyon dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. İlginç olan ise, Somali devletinin de, bu pazardan, gözünü kapama bedeli olarak, payını alırken, korsanlık faaliyetlerinden gelen kaynağın, devlet gelirleri içinde 2. Sırada olması. Ülkeye korsanlıktan gelen paranın, tekrardan kullanımında, uluslararası piyasada takip edilememesi için özel ödeme sistemleri geliştirilmiş. Gemi taşımacılığı yapan şirketler için, rota değişiklikleri, ekstra güvenlik önlemleri ödemeleri vs. ile birlikte, korsanlığın yarattığı ek bütçe 3 milyar dolar civarında. Alternatif bir rota değişikliği ise gerek zaman gerekse maliyet tarafında uygun değil. Araştırmanın en ilgimi çeken noktalarının başında gelen tarafı ise, sigorta şirketleri başta olmak üzere, gemi şirketleri ve yük sahiplerinin, maliyet hesaplarına, maliyet unsuru olarak, korsanlığı eklemiş olması. Yani işin kısacası, Somali’li korsanın çaldığından doğan zarar, illaki birileri tarafından ödeniyor. Bu birileri ise, nerede yaşadığından bağımsız, son kullanıcılar oluyor.
Yukarıdaki örnek mantığı ile, ülkemizdeki durumu düşünün.
Eminim, şeklen ayni olmasa da, yaratılan durumda benzerlikler bulacaksınız.
İsterseniz birkaçını ben yazayım.
Aylardır KIB-TEK santraline akaryakıt temini ihalesiz, doğrudan alım şeklinde yapılıyor. Her ne halse!! Bir türlü sonuçlanmayan ihalelerde verilen teklifler ile doğrudan yapılan alımlar arasındaki aylık fark yaklaşık 6 milyon dolar. Bu fark, hakkımız veya değil sorulmaksızın cebimizden alınıyor mu? alınıyor.
KIB-TEK’ten başlamışken, öngörüsüz, hane halkı geliri ve ekonomide yaratacağı katma değer hesaplanmadan verilmiş gelişigüzel izinlerin sonucunda, halkın tasarruf edebileceği bir düzenleme yapılmazken, gelinen noktada teknik olarak da tıkanmış düzende, dar ve orta gelirli vatandaş, şişmiş faturaları ödemek zorunda olduğu bir düzende yaşadığımızı hatırlatırım.
Yüzbinlerce sterline, yabancıya ve adı ‘yabancı yatırımcıya’ satılan evlerin, tapu devirlerinde, değerlerinin yüzde yirmisi civarında değer üzerinden vergilendirilmesinin ve harçların bu değerler üzerinden alınmasının maliyeti birilerinin haksız kazancı olurken, yine faturayı biz ödüyoruz.
İhalelerde dönen fesatların da maliyetini biz ödüyoruz. Ercan ihalesi ne durumda diye soran var mı? Sırada Mağusa Limanı’nın ödeyeceğimiz maliyeti olduğu görünüyor. Bu kafayla, gene sesimiz çıkmadan ödeyeceğiz.
Siyasi rant uğruna, fazladan yapılan istihdamların da bir maliyeti var ve bir yerlerden çıkmak zorunda. Ama bütçe eğri mi doğru mu, o önemli değil. Birileri, illa ki bunu da ödemek zorunda.
Kontrol edemediğimiz, her dalgalandığında zararını ödediğimiz kur kaynaklı zararın ve yüksek faizlerin maliyeti de boynumuzda duruyor.
En önemlisi 1974’ten beri toplumsal uluslararası haklarımızdan mahrum, izole bir yaşamın hesaplanamaz maliyeti. Onu da göç eden ve dağılan ailelerimizle ödedik, ayni kafayla ödemeye devam ederiz.
Devletin temel hizmetleri arasında olan eğitim ve sağlığı da kapsayan daha birçok çarpıcı örnek sıralayabilirim. Örneğin şekli değişse de mantığı değişmiyor. Hayatımızın birçok alanı hesaplanamaz, yanlış kararlar neticesinde dengesi kaçmış, kontrolü ve içinde yaşaması giderek imkansızlaşan, gereksiz ve engellenebilir maliyetlerin olduğu bir düzende ilerliyoruz.
Bilin ki kesilmiş bir fatura varsa, illa ki birileri o faturayı öder.
Haklıydı, haksızdı, doğruydu, yanlıştı ayrımı olmadan öder. Tıpkı şimdi bizim her şekilde ödediğimiz gibi.
Şimdi düşünün, Somali’li korsanların zararı bir kenarda dursun, Kıbrıs’taki hayatımız, ‘bizim Somalili’ierin’ yarattığı zararı ödemekle mi geçecek? Siz karar verin.