Lefkoşa, ne zaman bölündü?
Arabayı sürerken, sürekli dikiz aynasından arkaya bakarsak, ileriye sağlıklı ilerleyemeyiz. Çok yüksek olasılıkla da kaza yaparız.
Kıbrıs’ta da geriye dönük, takıntı besleyen konuşmalar yapmayı sevmem. Ancak gelin görün ki, özellikle Rum tarafının, gerçeklerden uzak propaganda nitelikli çalışmaları, ister istemez, geçmişi de irdelemeye neden oluyor.
***
Rumlar, Lefkoşa’nın Avrupa’da tek bölünmüş başkent olduğunu hep gündeme getirirler.
Duygulara da hitap ediyor o söylem biçimi. Bilmeyenlerde, oldukça da etkili olduğunu teslim etmek gerek.
Lefkoşa’daki Yeşil Hat üzerindeki duvarlar, Rumlar tarafından çok iyi pazarlanıyor.
Uluslararası platformda ya da buraya gelen yabancılarla da bu konu hep gündeme geldi.
Şu soruyu sordum hemen hemen tümüne: “Lefkoşa ne zaman bölündü?”
Yanıtların yüzde doksan beşi 1974 tarihini söyledi.
1974 diyenler Lefkoşa’nın bölünmüşlüğünün 1958’lerde İngiliz askerlerinin çektiği tellerle başladığını, o sınırın 21 Aralık 1963’te kalıcılaşıp, bugüne kadar geldiğini bilmiyor.
Aslında görünen duvarlar bir gün gelir yıkılır. Çok da ciddi bir sorun değildir o duvarları ortadan kaldırmak.
Önemli olan görünmeyen duvarlardır.
***
2003’te kapıların açılması sonrası duvarların bölücülüğü büyük ölçüde ortadan kalktı. Karşılıklı her geçiş duvardan bir taşı kopardı.
Kapıların açılmasının üzerinden 21 sene geçti.
Karşılıklı geçişlerin, artısı eksisi oldu.
Çok farklı yorumlar yapıldı.
Yolun sonunda anlaşma olması ve birlikte AB ailesine katılmanın kısa, orta ve uzun vadede çok yönlü yararları ciddi bir beklenti oluşturmuştu, o yıllarda.
Kimse, barış istemem demedi.
Kimse, çözüme karşıyım demedi.
Ancak hem toplumların kendi içinde, hem de karşılıklı olarak barış ve çözümden ne anlaşıldığı net olarak ortaya çıkınca, aradaki ciddi farklılıklar da gözler önüne serildi.
Annan Planı referandumu bu farklılıkların, ete kemiğe dönüşmesine neden oldu bir anlamda.
***
Kıbrıs’ta hangi taraf masum, ya da hangi taraf daha suçlu sorularına muhatap olduğum zaman yanıtlamayı hiç sevmedim.
Çünkü hangi tarafın daha suçlu olması, en azından benim için, şu ana kadar pek önemli olmadı. Mecbur kalmadıkça da Rum tarafının kaçırılan bütün çözüm fırsatlarında “suçlu” olduğunu anlatmaya çalışmadım.
Önemli olan, farklı yaşananların, bu küçük adaya acı ve gözyaşı getirdiğidir. Bizim bayramlarımız onların hüzün çağrışım tarihleridir. Bizim hüzünlerimizde, onların çoğu bize yapılanları hatırlamaz bile. Bizler bu konuda empati yaptık. Empatimizin sonuçlarını da seslendirdik.
Annan Planı’na HAYIR denmesine bozulmadım dersem yalan olur. Bir taraftan duvarların yıkılmasını savunanlar, iki toplum arasında çok daha bölücü olan, yakınlaşmayı gönüllerde engelleyen duvarları yükselttiler 20 sene önce HAYIR’la.
Çabalar ne olursa olsun, o duvar neredeyse aynı yükseklikte duruyor.