Yanlışa verilen her taviz, bir sonraki yanlışın davetiyesidir…
Suç ve ceza…
Ortada bir suç varsa, o suçun mutlaka cezası da olmalıdır.
En masum tanımlamayla, isteyerek ya da istemeyerek hiç fark etmez, her suç bir yanlıştır.
Ceza aşamasında, suçun bilerek ve isteyerek işlenmesi, koşulları, suçu işleyenin geçmişi, yaşı dikkate alınabilir..
Ceza verilirken, kararın gerekçeleri, kapsamlı olmalıdır.
… Ve bir diğer önemli nokta, verilecek cezanın, yargının kararının KAMU VİCDANI İLE ÖRTÜŞMESİDİR.
Yanlışa, suça göz yummak, bir sonraki yanlışa, suça davetiye çıkarmaktır.
TIPKI ŞİMDİ YÜZLEŞTİĞİMİZ GİBİ.
***
Suçlarda, hele çıkar elde etmek için işlenen suçlarda, 1974 sonrası değişken hızlarla artış oldu.
1974 öncesi yok muydu?
Olmaz olur mu?
Vardı elbette ama, sayısal anlamda çok azdı.
Yazımın burasında aklıma geldi.
Londra’da 1963 sonrası, Kıbrıs Türk toplumuna gönderilmesi için toplanan paraların akıbeti asla bilinemedi.
Rahmetli Rüstem Tatar, Genel Komiteden aldığı talimatla 14 Şubat 1965’te Londra’ya gidip, 1 Ocak 1964 – 15 Şubat 1965 arası Londra’da Kıbrıs Türklerine Yardım Fonu Gelir ve Gider hesaplarını denetleyip rapor hazırlamıştı.
O rapor arşivimde var.
Uygun bir zamanda Kıbrıs Türk Halkının bilgisine aktaracağım.
Bir görüşe göre, Londra’da toplanan para 120 bin sterlin dolayındaydı. Kıyas olsun diye ifade edeyim. O zaman bir mini arabanın değeri 300 sterlin dolayındaydı.
***
Acı ama gerçek.
Yine 1963 sonrası Türkiye’den gelen ve Kızılay yardımı olarak isimlendirilen yardımların, üst düzey birileri tarafından, şahsi amaçla paraya çevrildiğini de çok iyi bilenler var.
***
Adalet terazisinin ayarı birileri lehine hep bozuldu.
Talimatla, ayrıcalıklı kişilere “TORPİL” geçildi.
1963 sonrası Hamitköy’e Kızılay gıda yardımları ulaşmıştı. Kuru bakliyat ağırlıklıydı. Un , katı yağ da vardı.
Tartı aleti yok.
Maşrapa ölçüsüyle dağıtılıyordu.
- Kaymaklı mücahit Berber İbro, dağıtımı gözlerken, bazılarına maşrapalar dolu dolu verilirken, bazılarına, neredeyse yarıya yakın, eksik konulduğunu fark ediyor.
Gıda yardımlarına, iaşe, raşın ya da tayın denirdi.
İbro seyrederken ne demiş?
“ TAYIN TAYIN, GÖRÜRÜM AMA NAPAYIM.”
***
Üniformalı, üniformasız hiç fark etmez. Yukardakiler işaret etti, adalet terazisinin ayarı bazıları için bozuldu.
Bu durum hayatın farklı alanında göz göre göre devam etti. İnsanlar öğrenilmiş çaresizliğin etkisiyle de olacak, gördü ve sustu. Görülen söylenirse, “başının derde gireceği” anlayışı yaygınlaştırıldı.
Torpil ve liyakatı yok sayma hep var edildi.
Hak etmeden birine, birilerine makam vermek, çıkar sağlamakla, sahte ya da meşru yoldan elde edilmeyen diplomaların ne farkı var?
İkisinin de özünde, haksız elde ediş vardır.
***
Dün Kıbrıs gazetesinde haberdi…
Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nin küçük ortağı ve Genel Sekreteri olan ve hükümsüz tutuklu olarak cezaevine gönderilen Serdal Gündüz, sahte not girişleri yapılarak, aralarında , polis ve askeri personel dışında birçok devlet memuru ile çeşitli meslek gruplarından kişilerin bulunduğu 600’ü aşkın kişiye sahte diploma verdiğini itiraf etmiş..
***
Allah aşkına, bu kadar insanın parçası olduğu, taraf olduğu, böyle bir uygulama, ilgili kurumun sahipleri ve de KKTC’nin yetkili makamlarının bilgisi dışında devam edip, buralara kadar gelebilir miydi?
Elini vicdanına koyan kimse, buna inanmaz…