İhtilafı çözmenin en beklenmedik yöntemi!
İhtilafa çözüm arayışında konjonktür ve taraflar arasındaki güç dengesi hangi müzakere yönteminin devreye gireceğine zemin hazırlar deyip Bayramdan önceki hafta ihtilaf çözme yöntemlerini sıraladık.
Çözümü ertelemek…
Çözümü dikte edip daha da ilgilenmiyor gidiyorum…
Müzakerecileri değiştirmek…
Karşılıklı müzakere yoluyla birlikte çözüm aramak…
Hakemlik…
Bu yöntemler yoluyla çözüme ulaşmanın dinamiklerini ve püf noktalarını kısaca yazdık.
İhtilafı çözmenin beklenmedik bir yöntemi daha var.
Mahsustan teslim olmak!
Bir anlaşmazlık taraflardan birinin teslim olması ile de sonuçlanabilir.
Mahsustan, çünkü karşı tarafa onun kazandığını hissettirmek lazım.
İhtilafı çözmek için teslim olmak, ya da diplomatik yolla mahsustan ikna olup daha önceki olmazsa olmaz denilenlerden taviz vermek de bir ihtilafı çözme yöntemidir.
Teslim olan için kötü bir sonuç gibi gözükse de büyük resmi ve toplamdaki çıkarları korumak ve hatta çaktırmadan orta ve uzun vadede kazanım elde etmek adına bu yapılabilir.
İlk anda bu yöntem ile çözüme ulaşma olasılığı düşük gibi gözükse de örneğin daha önce adamızda uygulanmış bir yöntemdir.
İngiltere “alın adanın yönetimini ve bağımsızlığınızı! verin iki tane üs” deyip bir yerde “mahsustan teslim” olmamış mıdır?
Teslim olmak için ille de beyaz bayrak çekip savaş meydanında geri kaçmaya gerek yoktur.
Bambaşka konularda olabileceklerin de önüne geçmek için çıkarlarınız adına karşılığında alacaklarınızı doğru belirleyip, mahsustan teslim olmak belki de en akıllıca olanıdır.
Mahsustan teslim olmak en kolay çözüm yöntemi olsa da bunu başarmak ciddi bir birikim, istihbarat ve önünüzdeki resmi bugünü ve yarını ile gerçekçi bir şekilde okuyabilme kapasitesi ister. Olgusu ve algısıyla kolay başarılabilecek bir iş değildir.
Şimdi bu yazdıklarımı göz önüne alarak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasına zemin oluşturan anlaşmayı İngiltere onaylayarak 1960 öncesinde kendinin de sıcak çatışmanın içerisine sürüklendiği bir ihtilafı hangi yöntemle çözdüğünü düşünün.
İngiltere adanın yönetimini bırakarak, teslim mı oldu, müzakere mi etti yoksa kendi çözümünü kendisi mi dikte etti? O günün koşullarında valisini çekerek kendisi için adada olmasının en önemli stratejik unsuru olan üsleri (bir değil iki) aldı ve köşesine çekildi gibi yaptı. O gün bugündür de devam eden Kıbrıs sorununda söylediği ve söylemediği ile her iki tarafın da yüreğini hop ettiren konumdadır. Üsleri de istediği gibi kullanabilmesi cabasıdır.
***
İhtilafı çözmek için yalnızca olguları değil taraf olanlardaki algıları da yönetmek ve bir yerde pazarlayıp içeride ve dışarıdaki taraflara satabilmek lazım. Bir ihtilafı çözmekte “diplomasi” denilen sanatın fark yaratan hedefi de budur.
Kimisi sıkışınca ilerisini düşünmeden kiraya verir, elinden çıkardığı için yıllar sonra tekrar büyük bedel öder. Kimisi de sıkışınca geliyor olanı görüp mahsustan teslim olup üssünü alıp adadan hiç ayrılmaz.
Bir bakarsın kendini Osmanlı’ya yakın hissedenler de İngiliz’in uyguladığı aynı yöntemi bir buçuk asır gecikmeyle günün birinde uygular noktaya gelmiş!
Konjonktür müsait. Ekonomik çıkmaz diz boyunu aşmış. Bölge tam bir ateş çemberine dönüşmüş. Kaybedilen bir seçim ve sonrasında umut vadetmeyen siyasi ve ekonomik bir iklim var. Oluşan bu iklimi aşmak için iş birliği köprüleri inşa etme ve sermaye çekme ihtiyacı hat safhada. Neyi koruyup neyi kaybetme tercihinin yapılacağı kavşağa gelinmiş.
Başlıkta uyardım en beklenmedik yöntem diye.