Dün, kadınlara “övgü” düzme günüydü…

Dün, kadınlara “övgü” düzme günüydü…
Evinde karısını döven, bakanlığında kadın çalışanlara mobing uygulayanların yaptıklarını unutarak, kendilerince parlak sözcüklerle DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜNÜ kutlayanların günü.
Doğal mı bunlar?
Bizim minik sayılacak toprak parçamızda çok doğal.
Öyle olmasa, alakalı alakasız, tüm siyasiler, kadınlar günü nedeniyle bu kadar kolay açıklama yapabilir miydi?
Yapamazlardı.
***
Hak verilmez alınır.
Kadınların gerçek anlamda örgütlülüğü olmadığı, olamadığı için, kadınların, pozitif korumacılıkla ilerleyebilmesi için erkeklerin rızasına, onayına, desteğine ihtiyaç var.
Böyle olduğu için, Kıbrıs Türk toplumunda, KKTC’de kadınlar hâlâ olması gereken yerde değildir.
Eğer hâlâ pozitif korumacılıktan söz ediyorsak, daha doğrusu yıllardır pozitif korumacılıktan söz ediyorsak, kadınlara dönük, devlet politikası henüz oluşmadı demektir.
KKTC’de hayatın her alanında, kadının elinin etkin dokunuşuna gereksinim var. Kadının parlamentoda hak ettiği yeri alması için adaylık sürecinde kontenjan ya da kota uygulaması hayat buldu. Bu yeterli mi?
Değil.
Yeterli olmadığını görüyoruz.
Eğer, makul bir süre bu amaçla pozitif korumacılık uygulanacaksa, genel ve yerel seçimlerde de uygulanacak.
Sandıkta uygulanmadığı için, kadın siyasette yeterince etkili olarak var olamıyor.
***
Siyasi Partiler Yasası’nın 27. Maddesi’nde milletvekili adaylarının saptanması, 28. Madde’de de, yerel seçimlerde gösterilecek adayların belirlenmesinin rehber kuralları yazılıdır.
Kadın kotası denmiyor ama o amaçla, her cinsiyetten ez az% 30 aday gösterilme zorunluluğu belirtiliyor. Bu oran CTP’de %40’tır.
Siyasi Partiler Yasası’na bunu yazanlar, “genel ve yerel seçimlerde her cinsiyetten % 30 oranında seçilen olur”u neden yazmadı?
Adı konmadan siyasette kadın kotası ancak o zaman tamam olurdu.
***
Sibel Siber, kısa sayılacak bir süre Başbakanlık yaptı.
Objektif olarak görev yapan Başbakanlar, başarılarına göre sıralansa, Sibel Siber mutlaka ilk sıralarda yer alır.
Keşke, tümü kadınlardan oluşan bir bakanlar kurulu da görebilsek Kuzey Kıbrıs’ta.
Liyakati, cinsiyet temelli yaklaşımla değerlendirmek yanlış olur.
Ancak, kadınlardan oluşacak bir kabinenin, erkeklerden oluşan şimdiki gibi bir kabineden çok daha başarılı olacağından zerre kadar kuşkum yok.
***
Kadının toplumsal yaşamda hak ettiği yeri almasında dinlerin de olumsuz rolü olmuştur.
Cahiliye döneminde Arapların, kız çocuklarını canlı canlı kuma gömüp öldürdüklerini, hangi devirde olursa olsun hangi insani anlayış kabul edebilir?
Yine cahiliye döneminde Arap yarımadasında bir erkek sayı kısıtlaması olmadan istediği kadar kadınla evlenebiliyordu.
Sorularla İslamiyet sitesinden bir alıntı:
“Kur’an-ı Kerim bu cahiliye adetine bir sınırlama getirdi. Azami olarak dörde kadar evlenebileceğini açıkladı. Cenab-ı Hak “Eğer hanımlarınız arasında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sadece bir tane ile yetinin.” buyurdu.
Buna göre, birden fazla evliliği Kur’an tesis etmedi. Ancak daha önce sınırsız olan adedi sınırlandırdı. Mesela Giylan ismindeki sahabi Müslüman olduğu zaman on hanımla evli idi. İslamiyet’i kabul ettiğinde, dörtten fazlasını boşadı.”
Yine Arap yarımadasında kadınların araba kullanması, futbol maçı izlemesi, dün denecek kadar yakın geçmişte mümkün olabilmiştir.
***
Yahudi dininde de, kadının yeri, hem gelenek hem de Tevrat’tan kaynaklanan, pek çok olumsuzluğu içerir.
Çeşitli kaynaklara göre tarihçi Jozefus, “Apion’a Karşı” adlı eserinde şöyle der: “Kadın, dine göre her şeyde erkekten alçak bir konumdadır. Bu onun alçaltılması değil, yönetilmesi içindir. Çünkü Tanrı otoriteyi erkeğe vermiştir. (Filozof, hahambaşı) Maimonides’e göre, bir kadın hiçbir cemaat mevkiine tayin edilemezdi.”