Cumhurbaşkanı Tatar, Annan Planı referandumunun 20’nci yıl dönümünde BM, AB ve ABD ile diğer güçlere yeniden çağrıda bulundu
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Annan Planı ile ilgili olarak yapılan referandumun 20’nci yıl dönümünde açıklamalarda bulunurken, BM, AB ve ABD ile diğer güçlere yeniden çağrıda bulundu.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Annan Planı ile ilgili olarak 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan referandumun 20’nci yıl dönümünde açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Tatar’ın açıklaması şöyle;
“Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Kıbrıs sorununa çözüm bulabilmek amacıyla hazırlanan Annan Planı’nın 24 Nisan 2004 tarihinde referanduma sunulmasının üzerinden 20 yıl geçmiş bulunuyor. Türk tarafı referandumda “evet” derken, her zaman olduğu gibi hakimiyetçi zihniyeti ile çözüm karşıtı tutumunu sürdüren Rum tarafı ‘hayır’ diyerek çözüm çabalarını bir kez daha engellemişti.
Dönemin, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Gunter Verheugen önceki gün yaptığı açıklamada AB’nin Rum Yönetimi tarafından ‘aldatıldığını’ söylerken, dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan da referandumdan hemen sonra ‘Rum tarafının çözümü engellediğini’ belirtmişti. Bu itiraflar ve açıklamalar karşısında, BM, AB ve ABD ile diğer güçlerin gerçek tutumlarını bir kez daha ortaya koymak için referendum sürecinde yaşananları yeniden hatırlatmak gerekir.
Annan Planı ile ilgili referandum sürecinde başta BM ile AB ve ABD olmak üzere diğer güçler ‘hayır diyen taraf cezalandırılacak, evet diyen taraf ödüllendirilecek’ sözünü veriyordu. Ama ne var ki; ‘hayır’ diyen Rum tarafı haksız ve tek yanlı bir şekilde AB üyeliğine kabul edilerek ödüllendirilmiş, ‘evet’ diyen Türk tarafı cezalandırılmıştır.
Referandum sürecinde Kıbrıs Türk halkına verilen ve halen yerine getirilmeyen sözleri bugün bir kez daha hatırlatmakta yarar vardır. Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan ‘Kıbrıs Türkleri referandumda evet derse kazançlı çıkacak’ derken, Özel Temssilcisi De Soto “Türk tarafı evet derse KIbrıs Türklerine uygulanan tecrit sona erecek” diyordu.
Bugün ‘Rum Yönetimi bizi aldattı’ diyerek itiraflarda bulunan Verheugen ise şu sözü vermişti; ‘Rumlar olumsuz bir tavır içine girerse uluslararası baskı görecek, referandumda Türk tarafından evet, Rum tarafından hayır çıkması halinde Kıbrıs Türklerinin cezalandırılmaması için yeni girişimlerde bulunarak ekonomik izolasyona son verilebilmesi için çaba serfedilecek’ sözünü vermişti.
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Powell ‘referandumda Rum tarafı hayır, Türk tarafı evet derse izolasyonların kaldırılacağını” söylerken, o dönemin ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Boucher de ‘kuzeyde evet güneyde hayır çıkarsa Kıbrıs Türklerinin açıkta ve soğukta bırakılmayacağı’ sözünü vermişti.
Ama ne var ki aradan 20 yıl geçmiş olmasına rağmen verilen sözlerin bir teki bile yerine getirilmezken, Kıbrıs Türk halkı hala daha zülüm niteliğindeki haksız ve insanlık dışı ambargolarla cezalandırılıyor. Başta BM, AB, ABD ve diğer güçlerin Kıbrıs konusunda ayırımıcı ve Rum yanlısı tutumları da devam ediyor. Bu durum, uzlaşmaz Rum tarafını cesaretlendirirken, çözümün önündeki en büyük engeli de oluşturmaktadır.
Rum- Yunan ikilisi ile destekçileri ‘Kıbrıs’ta sıfır asker, sıfır garanti’ söylemiyle Anavatan Türkiye’nin garantörlüğünü kaldırmayı, Türk askerini Kıbrıs’tan uzaklaştırmayı, devletimiz ile egemenliğimizi yok etmeyi hedefleyen federal temele dayalı bir çözüm şeklini dayatmaya çalışıyor.
Bunları kabul etmemiz asla mümkün değildir. Ama ne var ki içimizdeki bazı çevreler de halen geçmişte yaşananlardan ders almayıp inatla federal temele dayalı bir çözümü gündeme getiriyor.
Özellikle Annan Planı referandumunda ve Crans Montana görüşmelerinde yaşananlar federal temele dayalı bir çözümün mümkün olmadığını bir kez daha gözler önüne sererken, Kıbrıs’ın ve bölgenin yararına olacak olan egemen eşit iki ayrı devletin varlığına dayalı çözüm şekli tarafımızdan gündeme getirilmiş ve ilk kez Cenevre görüşmelerinde müzakere masasına konulmuştur.
Yeni ve milli olarak nitelenen ve bölgenin en büyük ve en güçlü ülkesi Anavatan Türkiye tarafından da desteklenen bu çözüm önerimizden geri adım atmayacağımız gibi, egemen eşitliğimiz ile eşit uluslararası statümüz kabul edilmeden de resmi müzakerelerin başlayamayacağını açıkladık.
Zulüm niteliğindeki haksız ve insanlık dışı ambargolar devam etmesine rağmen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Anavatan Türkiye’nin yardım ve katkılarıyla daha da güçlenip yoluna devam ederken yeni milli siyasetimiz de güçlenmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 77’nci ve 78’inci Genel Kurul toplantılarında yaptığı tarihi konuşmalarda tüm dünyaya “KKTC’yi tanıyın” çağrısında bulunması, KKTC’nin Anayasal adıyla Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olarak kabul edilmesi, Türk Devletleri Teşkilatı’na üye devletler ve diğer ülkelerle daha sıkı ilişkilerde bulunması yeni ve milli siyasetimize güç katmaktadır.
Yeni ve milli siyasetimizin belirlediği yolda azim ve kararlılıkla ilerlemeye devam ederken, yeni oyunlara, yeni entrikalara ve boş sözler ile vaatlere karşı Kıbrıs Türk hallkını uyarmak, dikkatli ve uyanık olmasına sağlamak ve bu yönde mücadele etmek benim görevimdir.
Annan Planı ile ilgili referandumun 20’nci yıl dönümünde Rum tarafını bir kez daha çözüm karşıtı, hakimiyetçi ve bağnaz tutumundan vazgeçmeye ve önerilerimize olumlu yaklaşmaya davet ederken, BM, AB ve ABD ile diğer güçlere çağrım ise referendum sürecinde vermiş oldukları sözleri yerine getirmeleri, Kıbrıs konusunda ayrımcı ve Rum yanlısı tutumlarına son vermeleridir.”