Hasan Hastürer

Kaç arpa boyu, yol aldık?

Gündem izin verdiği oranda,  zaman tünelinde yolculuk yapmayı alışkanlık haline getirmek istiyorum. Böylece yıllar öncesine gidip, gündemden esinlenip neler yazdığımı anımsayıp, anımsatırken, o konularda ne kadar mesafe aldığımızı sorgulama fırsatı da buluyoruz.

Bugün sizlerle paylaşacağım yazımın yayım tarihi 7 Haziran 2002… 22 sene önce… Birlikte okuyalım ve kaç arpa boyu yol aldığımıza birlikte karar verelim…

***

“Yaşadığınız ülkeyi tüm gerçekleriyle görmek, anlamak, sorunları sağlıklı olarak saptamak için yurtdışına çıkıp ülkeye bakmak önemli bir avantajdır.

Kuzey Kıbrıs’ı tanımak mı istiyorsunuz?

Sorunların kaynağına mı inmek istiyorsunuz?

Çare üretmek mi istiyorsunuz?

Yurtdışına çıkıp Batı’yı tanıyıp, Batı’dan nereden nereye gelindiğini göreceksiniz. Bunun için çok özel yetenek ve bilgi birikimine de gereksinim yoktur.

Yeter ki gözlem yeteneğiniz iyi olsun. Yeter ki Batı’nın geldiği noktada devlet çarkının nasıl döndüğünü kendi ülkenizle kıyaslayınız.

Kıbrıs Türk toplumunda yıllardır bireylerin ve sivil toplum örgütlerinin dışa açılmasından, yabancılarla yüz yüze gelmeleri sempati ile karşılanmadı.

Kendi yaşamımda bunun ilk örneğini Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Yürütme Kurulu üyeliğim yıllarında KKTC’nin ilanı öncesinde yaşamıştım. KTÖS’ün Dünya Öğretmen Sendikaları Federasyonu (FİSE) üyeliği için Arif Hasan Tahsin’le Prag’a gidecektik. Son ana kadar izin verilmedi. Dönemin Federe Devlet Seyahat Belgesi ile bizi Prag Havalimanı’ndan içeri sokmayacakları söylendi. Biz, “Sorun olursa geri döneriz” dedik, para pul istemedik. Son an mesai bitimi ve tatil başlarken gidemeyeceğimizi düşünüp, “Gidin” dediler. Zar zor bilet uydurup yola çıktık. Prag Havalimanı’nda da KTFD’nin seyahat belgesine vize vurdular. FİSE toplantısında da KTÖS’ün o dönemin en güçlü uluslararası öğretmen kuruluşuna üyeliğini sağladık.

Niye zorluk çıkardıklarını o olayda azıcık anlamıştım. Daha sonraki gelişmeler o günkü saptamalarımın yüzde yüz doğruluğunu kanıtladı.

Her ne halse yabacılarla iletişimin çok zor ve özel yetenek istediği yaklaşımı toplumda hep egemen tutulmak istendi.

Gözlerin hep kapalı tutulması istendi…

Dünyadan ne olup bittiğini, dünyanın size nasıl baktığını bilmek istiyorsanız, resmi birkaç ağızdan çıkanlara kulak vereceksiniz. Sizin gidip doğrudan bilgilenmeniz sakıncalı kabul edildi. Hatta bugün bile sakıncalı kabul ediliyor.

Kıbrıs Türk toplumu, çok uzaklara gitmeyelim, Güney komşumuz kadar mutlu ve refah düzeyini yakalamış olsaydı, bizi yönetenlere yönelik eleştirilerin dozu, bugünün çok altında olurdu. Ya da siyasi tartışmalar toplumun huzuruna negatif etki yapamazdı.

Hiç sözcükleri kıvırmaya gerek yok. Siyasi partiler ve tek tek politik kimlik sahibi olanlar, hükümette bulunma süreleri oranında bu toplumun geldiği olumsuz noktada sorumludurlar.

Ancak kimin sorumlu olduğu kadar olumsuzluklardan sorumlu olanların nasıl olup da koltuklarında oturmaya devam edebildikleri de önemlidir.

Bizde yaşanan olumsuzlukların yüzde beşi demokratik bir ülkede hükümet götürür, ilgili politikacıların siyasi ömrünü bitirir.

Bu satırların yazarı olarak herhangi bir formülle çağdaş dünya ile bütünleşmemizin yönetenlerce istenmediğine inanıyorum.

Çünkü çağdaş dünya ile bütünleşmek demek, ülke sınırları içerisinde en üst kurum olan devletin, siyasiler tarafından yağmalanmasının zorlaşması demektir.

Ocak ayında (Ocak 2002) Strasbourg’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nde Gürcistan’ın bayan parlamento başkanının konuşmasını dinlemiştim. “Yolsuzluklar karşısında yıllarca başarılı olamamıştık. Avrupa’ya yakınlaşmamız, Avrupa Konseyi’nin gösterdiği yönde mevzuatlarımızda yaptığımız düzenlemelerle önemli mesafeler aldık.” Bu sözler hâlâ kulaklarımda yansıyor.” (7 Haziran 2002 – KIBRIS)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu