Her zaman, son sözü yargı, etki altında kalmadan söylesin…
Politikacılarla birlikte biz gazeteciler de siyaset kazanının içindeyiz.
Bizim yaptığımız da bal gibi politika. Ancak politika bizim için ekmek kapısı değil.
Biz yazıp konuşurken bir sonraki seçimi düşünmeyiz. “Bunu yazarsam ne kadar oy kazanır ya da kaybederim” diye bir kaygımız hiç yoktur.
Böyle olunca biz köşeli konuşuruz. Politikacılar yuvarlak konuşurlar.
İşte bu noktadan hareketle gerçek gazetecilik yapanlar, demokrasi için politikacılardan daha vazgeçilmezdir.
* * *
ABD’nin bağımsızlık önderlerinden, avukatlık ve hakimlik yaptığı dönemde din özgürlüğünün tanınması, köleliğin kaldırılması, mirasın çocuklara eşit dağıtılması, devlet okulları açılması ve ceza yasalarının yumuşatılması için mücadele edip 4 Temmuz 1776’da ilan edilen ve tüm insanların eşit yaratıldığını savunan Bağımsızlık Bildirisi’ni yazdıktan sonra 1801’de Amerika’nın üçüncü devlet başkanı seçilen Thomas Jefferson, 1787’de bakınız ne demişti: “ Gazetesiz bir hükümetimiz mi, yoksa hükümetsiz gazetelerimiz mi olsun?’ sorusuna cevap vermek bana düşse bir an tereddüt etmeden ikinciyi seçerdim.”
***
Thomas Jefferson’un, ‘Gazetesiz bir hükümetimiz mi, yoksa hükümetsiz gazetelerimiz mi olsun?’ sorusunu kendi kendimize sorabilir miyiz, diye düşündüm.
Düşündün, düşündüm, yine düşündüm.
Sorunun yanıt seçeneği, iki.
Bizdeki duruma göre, hangisini seçeyim?
Elbette benim de yanıt tercihim Thomas Jefferson’un yanıt tercihi olmalı.
Ancak, sıkıntı nerede?
Bozulmuşluk, siyasetle birlikte basını da olumsuz etkiledi. Hem de çok kötü.
***
Bu satırların yazarı olarak, sosyal medyanın varlığını, düşünce ve habercilik bakımından zenginlik gördüm hep.
Geleneksel medya daha kolay denetim altına alınabilirken, sosyal medyada denetim çok zor.
İşte tam da bu noktada, denetimi çok zor olan sosyal medyanın, medya etiğini, gazeteciliğin en temel ilkelerini kolayca çiğneyebildiği gerçeğiyle yüzleşiyoruz.
***
Bundan 3 yıl önce hukuk dünyamızın renkli simalarından Avukat Boysan Boyra ile karşılaşmış ve gerçek anlamda ayak üstü, kısa ama harika bir sohbet yapmıştık.
Güncel hukuk konularını, genelde medya, özelde sosyal medya ile bağlantılı konuşmuştuk.
Boysan Boyra, “ Suç, sarih, net, kesin olarak kanıtlanmadığı sürece mahkumiyet çok zor” demişti.
Hukukun en temel kurallarından biri de “şüphe sanığın lehinedir”, kuralıdır.
Ancak, suçlanan popülerse, yargı süreci, mahkemeden önce sosyal medyada başlıyor. Yargıç ya da yargıç heyeti bundan etkilenir mi?
Etkilendiği iddia ediliyor.
O zaman da insanın aklına, espri ile karışık şu geliyor: “Davalar sosyal medya üzerinden görüşülsün, hangi görüş daha fazla like, beğeni alırsa, o taraf davayı kazanmış olsun.”
***
Yıllar evvel mahkeme aşamasındaki konuların, yazılıp, çizilmesi, yargıyı etkileyebileceği düşüncesiyle, yasaktı. Ya da basın tarafından yasak olduğu benimsenmişti. Zamanla bu durum yumuşadı… Mahkeme salonunda görüntü almak hariç her şey adeta serbest.
Yargıda, kamu oyuna yansıyan güncel kategorisinde o kadar konu var ki, yazılan her şey bir tarafa çekilebilir.
Fazla söze, gerek yok.
Her zaman, son sözü yargı, etki altında kalmadan söylesin…
Suçlu olan, cezasını çeksin.