Dünya

NATO'da Türkiye masadan eli güçlü kalktı


Bugün yayınlanan metinde uluslararası meselelere ilişkin net ifadeler yer alıyor. Rusya – Ukrayna Savaşı’na metinde vurgu yapılmışken ilginç olan nokta Çin’in bir tehdit olarak tanımlanması. Metinde, Çin’in, Avrasya ve Orta Doğu’da hibrit faaliyetler yürüttüğünün altı çizilirken, coğrafi sınırları Transatlantik bölgesi olarak belirlenmiş NATO önümüzdeki günlerde büyük bir dönüşüm içerisine girebilir. Dönüşüm sinyalleriyle beraber NATO’nun kuvvet yapılanması ve örgüt şemasında da birçok yenilik öngörülüyor. Bu yenilikler arasında Türkiye’nin üzerinde ısrarla durduğu konuların neredeyse tamamında Türkiye önderliğinde büyük değişimler gerçekleştirilecek.


Zirvede terörle mücadelenin altı çizildi


Zirve öncesinde terörle mücadele konusunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda Müttefiklerin ittifak ruhuyla hareket etmesi gerektiğini vurgulamıştı. Zirve Bildirgesi’nde Ukrayna’dan sonra en fazla zikredilen konu terörle mücadele. Önümüzdeki dönemde NATO’daki büyük değişim dalgasından ilk nasibini alacak belgeyse “Terörle Mücadeleye İlişkin Güncellenmiş Politika Kılavuz İlkeleri ve NATO’nun Uluslararası Toplumun Terörle Mücadelesindeki Rolünün Güçlendirilmesine İlişkin Güncellenmiş Eylem Planı”.


Belgede güncellenecek kısımlara bakıldığındaysa Türkiye’nin PKK ve DEAŞ’a karşı yürüttüğü operasyonlarda karşılaştığı sorunlar dikkate alınmış gözüküyor. Unutulmamalı ki bazı müttefikler, PKK terör örgütünün Suriye kolu olan PYD’yi “halk” ya da “özgürlük” savaşçısı olarak tanımlamış; Türkiye aleyhinde çeşitli suçlamalarda bulunmuştu. Bu güncellemelerle beraber, terör tanımına ilişkin müttefiklerin görüşlerinin dikkate alınması gerektiğine karar verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Newsweek dergisinde yayınlanan röportajında da müttefiklerimizden temel beklentimiz benzer bir terörle mücadele yaklaşımı benimsemeleri ifadelerini kullanması, Türkiye’nin masadan galip kalkan taraf olduğunu gösteriyor.


Müttefiklerin Suriye ve Irak özelindeki önyargıları kırıldı


2011 Suriye İç Savaşı sonrasında 2014’te DEAŞ terör örgütünün önce Irak daha sonra da Suriye’ye doğru genişlemesi, terörle mücadele konusunda müttefikleri teyakkuza geçirmişti. BM uhdesinde kurulan DEAŞ ile Mücadele Koalisyonu’na ABD ile birlikte eşbaşkanlık eden Türkiye’nin teröre karşı tavrı hep netti. Terörle nerede ve ne şartla olsun mücadele ilkesiyle 2015’te DEAŞ terör örgütüne darbe indirmeye başlayan Türkiye, 2016’da Fırat Kalkanı, 2018’de Zeytin Dalı, 2019’da Barış Pınarı ve akabinde Pençe-Kartal Harekatları ile Suriye’de DEAŞ’a harekat alanı bırakmadı. Bu dönemde bir diğer terör örgütü PYD ile de aktif mücadelesini sürdüren Türkiye, bazı müttefikler tarafından eleştirilere maruz kaldı. Müttefiklik ruhuna aykırı kararlara imza atan bazı müttefiklere rağmen Türkiye, insani ve girişimci dış politikası çerçevesinde teröre geçit vermedi. Bugün yayınlanan NATO Zirve Bildirgesi’nde başta Irak olmak üzere Suriye’de terör örgütleriyle aktif mücadelede bulunma taahhüdünün müttefiklerce kabul edilmesi, 9 yıl aradan sonra Türkiye’nin tezlerinin sonunda kabul gördüğünün işareti. 1990’lardan bugüne Irak’ta yuvalanan PKK terör örgütünün kökünü kazımak için hem askeri hem de ekonomik hamlelerde bulunan Türkiye’nin haklı gerekçeleri Irak özelinde de anlaşılmış durumda. Zirve Bildirgesi’nde Irak’a vurgu yapılması ve ülkede NATO misyonunun kapsamının genişletilmesi ve Irak güvenlik makamlarına verilen desteğin artırılması, Türkiye’nin Basra Kalkınma Yolu vizyonuyla ortaya koyduğu bölgesel istikrar vizyonun ne kadar yerinde bir hamle olduğunu bir kanıtı niteliğinde.


Türkiye’nin Karadeniz’de attığı adımlar takdir görüyor


1990’larda merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vizyonuyla kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün meyveleri bu günlerde toplanmaya başladı. Denizlerde hır gürün artmasına rağmen Karadeniz’deki barış ve istikrar diğer bölgelere örnek teşkil ediyor. Bölgede sükûnetin garantörüyse Türkiye. 1936 Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazlar’ın yegane sahibi Türkiye, izlediği akil politikalarla tansiyonun yükselmesine izin vermiyor. 2014’te Kırım’ın ilhakı ve 2022’de başlayan Rusya – Ukrayna Savaşı’nda Türkiye’nin yüklendiği arabuluculuk vazifesi, savaşın yayılmasının önüne geçti. Dünyanın en büyük hububat ihracatçısı iki ülke arasında patlak veren savaştan başta kıtlıkla cebelleşen Afrika olmak üzere diğer coğrafyaların mağdur olmaması için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tabiriyle “elini taşın altına koyan” Türkiye, Türk diplomasisinin başarılı hamlelerinden olan Tahıl Koridoru ile beraber sadece bölgesel değil küresel istikrarın da garantörü konumuna yükseldi. 11 Haziran’da Türkiye’nin önderliğinde Romanya ve Bulgaristan’ın Karadeniz güvenliğini tehdit eden deniz mayınlarını temizleme girişimi, Zirve Bildirgesi’nde takdire mazhar oldu.


Avrupa’nın kaynayan kazanı Balkanlar bir barış havzasına dönüştü


Türk diplomasinin öngörüsü ve vizyonu, bir zamanlar çatışma ve istikrarsızlıkların coğrafyası olarak görülen Balkanları bir barış havzasına dönüştürdü. 1996 yılında kurulan Güneydoğu Avrupa İş Birliği Süreci ve Türkiye’nin önderliğinde tesis edilen Hırvatistan – Sırbistan ve Sırbistan – Bosna Hersek üçlü dayanışma mekanizmaları, bölgedeki gerilimlerin önüne geçti. Balkanlar artık bir yatırım havzası ve Türkiye’nin Balkanların dönüşümündeki payı yadsınamaz. Bu durum Rusya ve Çin’e odaklanmış NATO’nun dikkatinden kaçmadı ve Balkanlardaki siyasi atmosfer Zirve Bildirgesi’nde alkışlandı.


Türkiye NATO’ya değer katıyor

NATO'da Türkiye masadan eli güçlü kalktı


Küresel vicdanın sesi olarak dünyadaki adaletsizlikleri her platformda dillendiren Türkiye, NATO için vazgeçilmez bir müttefik. Askeri bir savunma ittifakı olmanın ötesinde ortak değerleri vurgulayan bir örgüte dönüşen NATO’nun bu söylemini devam ettirebilmesi için Türkiye’ye ihtiyacı var. Terörle mücadele ve insan hakları konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan önderliğindeki Türk diplomasisinin vizyonu sadece müttefiklerin güvenliği için değil, aynı zamanda uluslararası barış ve istikrarın muhafazası için de hayati önem taşıyor. Rusya – Ukrayna Savaşı’nda da görüldüğü üzere sahada ve masada her türlü yükü göğüsleyen Türkiyesiz bir NATO, bir savunma örgütünün ötesine geçemeyecek bir yapılanmaya sahip.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu