Hasan Hastürer

Hakkınızı alamazsanız, hakkınıza ihanet etmiş olursunuz…

Anayasal kimliğiyle üç yıl yaşayabilen 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, kağıt üzerinde var olan olumlu yanlarına karşılık, özellikle ciddi anlamda özümsenme ve sahiplenme olmadığı için yaşayamadı.

Somut koşullar Kıbrıs Cumhuriyeti’ni savunmasız bırakmıştı.

Aradan zaman, zamanla birlikte köprülerin altından da çok sular geçti.

   1963’ten 1974’e kadar Rum tarafı zamanın lehlerine çalıştığını sandı. 20 Temmuz 1974 sabahı ile beraber yanıldıklarını anladılar ancak bunun bedeli onlar için ağır oldu.

   Uluslararası yasal kimlik bulmayan hiçbir değişim kalıcı değildir. Hele güce dayanan, “Kan döktük aldık, kanla alınan kanla verilir” şoven yaklaşımlarının ne kadar geçerli olduğunu aklı başında olan herkes çok iyi bilir.

   KKTC’nin varlığını, uluslararası hukuka uygun anlatmayı, savunmayı başarmamız şarttır. İleri sürülen görüş, ulusal ve toplumsal çıkarlarımıza uygun bizi ileriye taşıdığı kadar değerlidir.

***

Yıllardır Kıbrıs sorunu vardır. 1958’den beri göç eden insanlar vardır. Bunca sorun içinde yerinden hiç kımıldamayanlar olduğu gibi 3-4 kez göç edenler de vardır.

21 Aralık 1963 sonrası yüz kusur köyden Kıbrıslı Türkler, kaçmak, göç etmek zorunda kaldı. Kıbrıslı Rumların işgaline giren Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türklerin köylerine, evlerine dönmesi için hiçbir çaba harcamadı. Tam tersi, engellemeler sürdü.

1974’te en yığınsal göç yaşandı.

   150-200 bin Rum, Güney’e göç ederken; on binlerce Kıbrıslı Türk de Kuzey’e göç etti.

   Rumlar kabul etmese de “Nüfus mübadele anlaşmasına” rağmen Rumlar istemeyerek evlerini, yerlerini terk ederken, Kıbrıslı Türkler, Kuzey’e daha bir istekli gelmişlerdir.

   İnkara gerek yok, Kuzey’e gelenlerin büyük çoğunluğu terk ettikleri taşınmaz mallarından daha değerlisine Kuzey’de sahip olmuştur.

Tek başına bir neden olmasa da Kuzey’e göç edenlerin Güney’i düşünmeme nedenlerinden biri de ekonomik olarak daha değerli taşınmaz mala sahip olmaktır.

***

   1974’ten bugüne adada sıcak çatışma yoktur. Silahlı çatışma olmaması barışsa, adada barış vardır. Ancak çatışma olmamasına karşın 1974 sonrası oluşan iki bölgeli yapı Rumlar tarafından kabul edilmez, büyük çoğunluğu hâlâ evini yerini düşünür, hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açılan davalar gündemde yer buluyorsa, Kıbrıs sorunu varlığını sürdürüyor, demektir.

Kıbrıs sorunu var kabul edildiği için çözüm arayışları ve görüşmeler de hep devam etmiştir.

***

   Zaman, 1974 sonrası oluşumu kalıcılaştırdı. Yaşayarak gördük ki zaman statükonun tanınmışlığını sağlamasa da, varlığını kabul ettiriyor. Ve o kabullenme çözüm arayışları için zemin oluşturabiliyor.

   Annan Planı referandumu çözüme en yakın noktalardan biriydi.

   Crans Montana’da da çözüm için tarihi fırsat yakalandı. Şimdiki Başkanları Hristodulidis’in yer aldığı Rum tarafı ekibi masayı devirdi.

   Çözüm fırsatlarının kaçırılmasında eğer suçlu aranıyorsa, hiç kuşkusuz Rum tarafıdır.

***

   Özgüvenli, sürekliliği olan ve de dünyadan destek gören politikalar, geliştirmek ZORUNDAYIZ.

   Bunu başaramadığımız sürece, HAKLI DA OLSAK, KAZANIMIMIZ, ALDIĞIMIZ DA OLMAYACAK.

   Unutmayalım, hakkınızı alamazsanız, hakkınıza ihanet etmiş olursunuz…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu