Kamu Kaynaklarıyla Seçim Kazanılır mı?

Seçim yasaklarına sayılı günler kala yaşananlar, demokratik teamüller açısından endişe verici bir tabloyu gözler önüne seriyor. UBP, DP ve YDP’den oluşan mevcut hükümetin Cumhurbaşkanı Ersin Tatar lehine yürüttüğü kamu kaynaklı hamleler, toplumun geniş kesimlerinde ciddi rahatsızlık yaratmış durumda. Orman arazilerinin dağıtılması, kamu ve yarı devlet kurumlarında yapılan istihdamlar, peş peşe verilen T izinleri, tasdik memuru yetkileri, hatta 600’e yakın tabanca taşıma ruhsatı dağıtımı gibi uygulamalar, sadece kamu vicdanında değil, sandıkta da ciddi bir karşılık bulacak gibi görünüyor.
Seçim dönemlerinde kamu kaynaklarının “ödül-ceza” aracı gibi kullanılması, siyasetin çürüyen damarlarına işaret eder. Seçmene mesaj nettir: “Yanımızda olun, size pay düşsün.” Oysa demokrasi, adalet, liyakat ve eşitlik ilkeleri üzerine kuruludur. Devletin kaynakları, siyasi iktidarın değil halkın malıdır. Bu sınırın aşılması, sadece bireysel bir etik ihlal değil, kurumsal bir çürümenin işaretidir.
Ersin Tatar’a avantaj sağlamak için yürütülen bu “devlet destekli kampanya” ters tepti. Seçmen, kendi aklıyla hareket eden bir birey olduğunu bir kez daha gösterdi. Kamuoyundaki yaygın öfke, sadece Cumhurbaşkanlığı seçimlerine değil, yaklaşan merkezi yönetim seçimlerine de yansıyacak gibi görünüyor. Hükümetin oy kaybı, sadece stratejik bir hata değil, halkın adaletsizliğe verdiği cevaptır.
Bu süreç, bize bir kez daha şu dersi veriyor: Seçimler, kamu malını dağıtarak kazanılamaz. Kısa vadeli siyasi çıkarlar uğruna yapılan hamleler, uzun vadede ağır bedeller doğurur. Halk, her zaman olmasa da çoğu zaman, adaletsizliğin kokusunu alır ve gereken cevabı verir. Sandık, bu kez sadece bir tercih değil, bir hesap sorma alanı olabilir.
