How do we start..? Baştan başlamak lazım…

Başlıkta soru İngilizce yanıt ise Türkçe, farkındayım.
Yapay zekanın otomatik çeviri kurbanı değilim, kasıtlı yaptım.
Çünkü soru, Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı Rosemary Di Carlo’nun son Kıbrıs ziyaretinde gerçekleştirdiği bir görüşmede muhataplarına yönelttiği soruydu.
Bayan Di Carlo Kıbrıs’taki temasları sırasında eski özel temsilcilerle de bir araya geldi.
Bunlardan birisi olan Sayın Osman Ertuğ’u Pazartesi günkü programımda konuk etme şansım oldu.
Kendisi ile uzun yıllardır tanışırız. Konuşmaktan büyük zevk aldığım, dinlemekten sonsuz fayda gördüğüm birisidir.
Bugüne kadarki ömrünü Kıbrıs meselesine adamış, konuyu en iyi bilenlerden birisidir.
Zaten bir çok önemli tarihi dönemeçe de bizzat aktif görevde bir şekilde şahitlik etmiştir.
Çoğu da Denktaş zamanında..
Pazartesi günkü programda son derece ilginç noktalara işaret etti, önemli tespitlerde bulundu.
Bayan Di Carlo’nun “How do we start” sorusuna “baştan başlayınız” yanıtını vermis deneyimli diplomat.
Bence de son derece isabetli bir cevap olmuş.
Çünkü Kıbrıs müzakere süreci 1964’ten 2017’ye kadarki dönemde son derece başarısız olmuş bir hikayedir.
O nedenle de elle tutulur olan, başlangıç için referans sayılabilecek bir tarafı yoktur.
Ertuğ bu gerçeği ifade ederken Rum tarafının bir oyun oynadığını ve ilk günden bugüne Rum tarafının pozisyonunun değişmediğini söyledi.
Çok haklı..!
Nasıl değişsin ki..?
Daha doğrusu,
Niye değişsin ki..?
Bir sebep var mı bunun için..?
Yok..!
Bu gidişle de olmayacak.
1964 yılındaki 186 numaralı BM Güvenlik Konseyi kararı ısıtılarak gündeme getirildiği müddetçe de Rum tarafının uzlaşmaz tavrını değiştirecek koşullar asla oluşmaz.
Öncelikle bundan vazgeçilmesi gerek.
Söz konusu kararın o günkü koşullarda bile işe yaramadığının, aradan geçen uzun yıllar boyunca yaşanan farklı olaylar ile gelinen aşamada işe yaramasının mümkün olmadığını aslında hepimiz çok iyi bilmekteyiz.
Bunu anlatan yaşanmışlıklarımız bir hayli fazla.
Osman Ertuğ da buna işaret ederek vurguladı:
“Reçeteleri taraflar hazırlayacak”
Bu kadar net.
Bunu söylerken de işaret ettiği bir diğer nokta da aslında her şeyi bize anlatır nitelikte.
Şöyle ki, Birleşmiş Milletler’in bir süredir devam eden iki raylı yaklaşımı söz konusu.
Bunlardan ilki siyasi, diğeri ise güven yaratıcı yöndedir.
Bugün siyasi rayda büyük bir sıkıntı mevcut.
Öyle bir zemin yok.
O yüzden de diğer raya, yani güven yaratıcı önlemlere yönelmek son derece faydalı olur.
Kapılar meselesi de bu çerçevede ele alınmalıdır.
Bu noktada Ertuğ bir başka Rum oyununa şu sözlerle işaret etmekte:
“Raylardan birisi tıkandı, öteki üzerine yoğunlaşalım. Ama burada da aynı tutum sergilendi ve hileli paketlerle çıkıp geldiler”
Son bir uyarı daha yaptı Osman Bey ve dedi ki:
“Umarım Mart’ta bu kafayla gelmezler ve bir gündem dayatması yaşanmaz”
Gerçekten de önemli günler bizi bekliyor.
Son bir not da kendi naçizane görüşüm olarak ekleyip öyle sonlandıralım.
Kıbrıs’ta esas sorunu yaşayan sadece Türk tarafıdır.
İzolasyonların ve ambargoların yarattığı durumun tek mağduru biziz.
Ticaret yapamıyoruz, serbest dolaşım hakkımız yok, sportif faaliyetlere katılamıyoruz ve sanatsal etkinlikler bile kısıtlanmakta.
Güney’in ise derdi bunlar değil.
Onlar bu konularda rahatlar çünkü.
Onların tek derdi var o da Toprak.
Daja fazla Toprak istiyorlar.
Daha doğrusu hepsini, tamamını istiyorlar.
Işte bütün mesele de bundan kaynaklı…