Hasan Hastürer

Her anlaşmazlıkta kendimizi suçlamak, barışa katkı koymaz…

Kıbrıs Türk basınında, özellikle Kıbrıs sorununda en çok eleştirel yazı yazanlardan biriyim.

Resmi politikanın parçası hiçbir zaman olmadım.

Görüşlerimin yanına gelinirse, memnuniyetle karşılarım elbette.

Başlangıç noktasını bilmem ama Kıbrıs Türk insanının özgüvenini ve devamında kişiliği uzun zamandır yaralanıyor.

Sivri çıkışlarla, kendini ve bir grup insanı tatmin etmeyi tercih edenler az değil.

Sosyal medya bu konuda oldukça işe yaramaktadır.

   Bir insanın sürekli kendini haklı görmesi ne kadar psikolojik rahatsızlık işaretiyse, sürekli karşı tarafı haklı, kendi tarafını haksız görmesi de psikolojik bir rahatsızlıktır.

   Halbuki birilerinin hep haklı bir başkalarının sürekli haksız olması mümkün değil.

   Kuzey Kıbrıs’ta, Kıbrıs Türk toplumu içinde, Rumlarla her anlaşmazlıkta, her ihtilafta bizi suçlamayı alışkanlık haline getirenlerin sayısı çok da az değildir.

Ya da yüksek ses çıkarma becerileri vardır.

Şunu herkes aklının ön tarafına not etsin. Her anlaşmazlıkta kendimizi suçlamak, barışa katkı koymaz…

Kıbrıs’ta kalıcı barışı, çözümü isteyen iki kişi varsa birinin de ben olduğuma yürekten inanırım… Hiç bu duruştan kopmadım…

Ancak, özellikle Kıbrıs Rum toplumunda yaygın bir şekilde İKİ TOPLUMLU DÜŞÜNMEME ALIŞKANLIĞININ NEREDEYSE KURUMLAŞTIĞINI görünce görev tanımlamamı geniş anlamda yaptım: KIBRIS TÜRKÜNÜN TARAF OLDUĞU HER KONUDA, KARŞI TARAFIN HAKLILIĞINI TESLİM ETMEK BENİM GÖREVİM DEĞİL.

   Makarios ve Kiprianu, hariç geriye kalan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tüm Rum Cumhurbaşkanlarını tanıdım… Tümüyle uzun uzun sohbetler yaptım… Fanatik yaklaşımda olmayanlar bile, ne dedi bilir misiniz?

   “SİZİ TATMİN EDECEK POLİTİKALAR SESLENDİRSEK SİZ KIBRISLI TÜRKLERDEN OY ALAMAYIZ Kİ… KIBRISLI TÜRKLER BİZİM SEÇİMLERİMİZDE SEÇMEN DEĞİL.”

   Bunu söyleyen Rum liderler, sıra Kıbrıslı Türk liderlere ve siyasi partilere geldiği zaman kendilerini tatmin edecek politikalar ve davranışlar beklerler… Olmazsa, “İkinci, üçüncü Denktaş” deyip aleyhlerine kampanya başlattılar… Bunu Talat’a da, Akıncı’ya da yaptılar.

Türkiye, Uluslararası toplantılara ev sahipliği yaptığı zaman hangi düzeydeyse o düzeyde KKTC’nin varlığı için zemin yaratmaya çalışır ve genelde yaratır da…

İslam ya da Türk Devletleri buluşmasıyla, KKTC’nin varlığı hep daha kolay olmuştur.

Avrupa ve dünya çapındaysa, genelde son gün KKTC Başkanına ya da bakanına ikili temaslar ve basın toplantısı için destek verilme örnekleri de vardır..

   Aklıma geldi…

   Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın 54 ülkenin devlet ya da hükümet başkanının katıldığı zirvesi 16-18 Kasım 1999 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşmişti.

   Dönemin ABD Başkanı Clinton ve Rusya Devlet Başkanı Yeltsin de katılmıştı.

   O zirveyi baştan sonra akredite gazeteci olarak izlemiştim.

   Dönemim Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Klerides de ordaydı. Son gün dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da İstanbul’a gidip, Klerides’in basın toplantısının hemen ardından, kongre merkezinde basın toplantısı düzenlemiş, ikili temaslar da gerçekleştirmişti.

Bizim en önemli sorunlarımızdan biri, Rum tarafını rahatsız eden her uygulamada öncelikle Rum tarafını haklı görme eğiliminin varlığıdır.

Objektif yaklaşıma itirazım yok.

Ancak, önce karşı tarafı haklı çıkararak söze başlamak katılacağım bir yaklaşım değil.

Birleşmiş Milletler Dünya İnsani Zirvesi (WHS), 2324 Mayıs 2016 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşmişti.    Dönemin Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis,  o zirveye davetliydi. Dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğindeki liderler yemeğine davet almıştı.

   Mustafa Akıncı ile Büyük Han’da kahve, Uzun Yolun arka mahallelerinde zivaniya içen Anastasiadis, Akıncı katılacak diye yemeğe katılmamış, programını kısa keserek İstanbul’dan ayrılmıştı…

   Hızını alamayıp Mustafa Akıncı ile planlı görüşmesini de iptal etmişti.

   Hiç unutmam o zaman içimizden birileri, Anastasiadis’i haklı görüp, Mustafa Akıncı’yı başından davetli olmadan İstanbul’a gidip yemeğe katılmakla, suçlu ilan etmişlerdi. Hem de BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’la görüşmesini yok sayarak.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu