Hasan Hastürer

Yanımdan geçen kırmızı Ferrari…

Cuma günü öğleye doğru… Saatime baktım, 11.11… Lefkoşa’dan Hamitköy’e giderken eski KIBRIS Gazetesinin olduğu yerdeki trafik ışıklarına yaklaşıyorum.

Çok süratli kullanmadığım için arabayı, yanımdaki arabaları gözleyebilirim.

Renault 9 geçiyor yavaş yavaş. En az 25 hatta 30 yıllık. Bu arabalardan en çok Karpaz bölgesi köylerinde var. Yollardaki son yılları herhalde.

Tam aklımdan 1974 sonrası Serçe’den başlayarak piyasada popüler olan Türk üretim arabalar geçerken, kırmızı bir Ferrari, sağ yanımdan havalı havalı yol alıyor.

Hızla direksiyondaki adama baktım… Tanıma bağlamında, gözüm ısırmadı. Ama yalanı yok, havası, sürdüğü arabayla yarışıyordu.

Tam karşımızdaki Beşparmak Dağlarına bakıyordu. Bir söz var. “Küçük dağları kendi yarattı sanıyor.”

Dümendeki arkadaş her halde, Beşparmak Dağlarını, kendi yaratması bağlamında, Digomo Tepelerinden bile küçük görür.

***

Şaka bir yana, yollarda seyir halinde gördüğüm her çok pahalı araba bana, Kuzey Kıbrıs’taki gelir adaletsizliğini çağrıştırır. 5 Aralık 2023’te, “Sevmek, Porsche almak mı?” başlıklı yazımı sizlerle buluşturmuştum.

28 yaşında Porsche araba kullanan bir genç ölümlü trafik kazasına neden olmuştu.

O yazımın bir bölümü:

“İlk andan başlayarak 28 yaşında neredeyse çocukluktan yeni kurtulan bir gencin süratli Porsche gibi bir arabanın direksiyonunda ne işi olduğunu sorgulamaya başladım.

Hayatını, hiç suçu olmadan kaybeden Sevgül Şinasi’ye elbette üzüldüm ve üzülüyorum.

Ancak, olağanüstü bir bilinmeyen yoksa, çok büyük olasılıkla, yıllarca hapis cezasına çarptırılacak Zeka Saldam’a da üzülüyorum.

Zeka Saldam’ın kendi kazancıyla o arabaya alması neredeyse imkansız. Anne babası, kazançlarının bir kısmıyla Porsche’yi oğullarına hediye ettiler. Anne – babasına sorarım.. Sevmek, Porsche almak mı?

O çocuk delikanlı ruhuyla, kontrolü kaçıracak kadar hızla sürdü ve kazaya neden oldu.

İlk bulgulara göre, Zeka Saldam’ın yanına suçlu olarak, o arabayı alan ailesini de koyarım.”

***

Dünkü Ferrari’de sürat yoktu. Ya da orası sürat yapmaya uygun değil. Direksiyondaki de, çocuk denecek, genç biri değildi.

Dün o Ferrari’yi gördüğümde aklımdan neler geçti?

Trafikte yan yana durma şansımız olsaydı, arabamın camını, açıp seslenir ve arka arkaya şu sorular sorardım: “Ne iş yapıyorsun? Kazancın ne kadardır? Ne kadar vergi ödüyorsun? Ortalama kazancın ne kadardır ki, yaklaşık 200 bin sterlin değerinde bu Ferrari’yi alabildin ?”

***

Vergisi ödenmeyen kazanç HARRAMDIR, meşru kazanç değildir.

Vergisi ödenmeyen kazançla alınan hiçbir şey başı dik olarak sahiplenilemez.

Bilmem hala kullanılır mı? Eskiden, “Para ile imanın kimde olduğu bilinmez” diye söz vardı.

İslamiyet’te imanın anlamı öz olarak şudur: “Peygamber Hz. Muhammed’in Allah’tan getirdiklerinin doğru olduğunu kabul edip, onlara gönülden inanmak.”

Dinin inancın varlığı ve düzeyi Tanrı ile kulu arasında, bilinenlerdendir. Sıra paraya gelince, paranın varlığı kendini bir bicimde kendini ele veriyor.

***

1995’te Bali’ye gitmiştim. Yollarda en çok motosiklet dikkat çekiyordu. Pahalı araba nerdeyse hiç görmemiştim. Kocaman kocaman, zenginlere ait olduğu hemen anlaşılacak evler de yoktu.

Sorduğumda öğrendim ki, inançlarına göre, bugünkü hayatta sergilenecek, yaşam tarzları, sonsuz olan gelecek yaşamı belirliyor. Olabildiğince mütevazi ve eşite yakın bir yaşamla, “öteki dünyaya” hazırlanıyorlarmış.

***

Bizde sonradan görmelerin müthiş YÜZSÜZLÜK, HADSİZLİK VE UTANMAZLIKLARI var.

Bunlar, komşusu açken, her Allah’ın günü mangal tüttürebilenlerdir.

Sahip olduklarını, gezip tozmalarını, yemelerini içmelerini, kısaca sahip oldukları her şeyi öteki insanların gözlerine sokarak hastalıklı psikolojileriyle tatmin olabilmektedirler.

***

Aslında bu tipler, teşhircilikleriyle kendi kendilerini ele veriyorlar. Devlet devlet, Maliye maliye olsa, yaşam tarzlarını, harcama alışkanlıklarını takip ederek, vergi takiplerini halleder.

Adam 200 bin sterline Ferrari aldı. Havadan gelmedi ya bu ülkeye… Özellikle araç kayıtta, işlemleri yapılıp plaka verilirken, arabanın sahibine parayı nerde bulduğu sorulsa, kafalara takılan soruların yanıtları bulunacak.

Bu kadar kolay… Yeter ki siyasi erki elinde tutanlarda öncelikle yürek olsun.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu