Hasan Hastürer

“Devlet büyükleri” gibi ifadeler, hangi anlayışın ürünüdür?

Kıbrıs’ta öylesine bir düzen kuruldu ki insanlar en doğal haklarını elde ederken bile kendilerini birilerine karşı borçlu hissettirilirler.

   Herhangi bir servisin sonrasında insanların “teşekkür ederim” demesi çok doğal ve uygar bir davranıştır.

   Ancak bu teşekkür amacını aşan, adeta borçluluğun itirafı gibi bir içerikle seslendirilirse orada sistemin kendinde yanlış vardır.

Toplu yaşamın olduğu yerde organize olmak kaçınılmazdır.

Bu organizasyonun en üst düzeyinin adına devlet denir.

Bir ülke demokratikse, çağdaş demokrasinin ana ilkeleri korunarak yapılan anayasa ile düzenin en temel kuralları netleşir.

   Ancak anayasa ve anayasaya bağlı yasaları yapmakla işlem tamamlanmaz.

   Esas iş ondan sonra başlar.

   Çünkü en temel yaklaşım farklılığı o noktadan sonra netleşir.

   Bazılarına göre yurttaş, vatandaş ya da daha genel tanımlamasıyla insan, devlet için vardır.

   Doğru olan devletin insanı için var olduğudur.

   Devletin insan için var olması ilkesi batıda doğuya göre daha fazla vardır.

***

   Kıbrıs Türk insanı, kendi kendini yönetme yolunda ilk deneyimlerini “teşkilat” günleriyle yaşamaya başladı.

   İngiliz sömürge döneminin sonlarında Rumlar EOKA’yı kurunca Kıbrıslı Türklerin bünyesinden de TMT örgütlendi.

   Her ikisinin de örgütlenme yöntem ve anlayışı aynıdır.

   Yeraltı teşkilatları kurulurken bildiğimiz anlamda demokratik yöntemler değil tam tersi korkutmaya dayalı yöntemlerle kendini topluma kabul ettirme anlayışı daha geçerlidir.

TMT’nin oluşum günlerini çocuk olarak anımsarım. Ancak o günleri çok daha merkezinde yaşayanlardan çok tanıdık isimler biliyorum.

Sivil ve demokratik olmayan bir anlayışla otorite, kendini topluma kabul ettirmeyi tercih etti.

Bunun için gerektiğinden fazla zor da kullanıldı.

Birilerinin iki dudağının bir hareketiyle insanların yaşamlarına son verildi.

   Bunları yazarken TMT’yi karalama gibi bir düşüncem asla yok. Sonuçta EOKA hareketi tırmanırken Kıbrıs Türk toplumunda da bir örgütlenme kaçınılmazdı. Ancak denge sağlayacak sivil yapı olmadığı için Kıbrıs Türk insanı kendi kendini yönetmenin ilk adımlarında demokratik olmayan anlayışlarla karşılaştı.

   Toplumun hemen hemen tüm yönetim kadrosu da aynı sistemin içinde olduğu için sivil anlayış lehine bir denge kayması olmadı.

   Belki ta oralardan gelen anlayışla devleti yönetenler kendilerini halka hizmet sunan insanlar olarak görmek yerine, farklı ve çok yukarılarda bir yerlerde algıladılar.

   “Devlet büyükleri” gibi ifadeler bu anlayışın ürünüdür.

***

Demokrasinin daha iyi konumda olduğu ülkelerde yurttaş iş takibinde,  sistemin tepesindekilere neredeyse hiç muhatap olmaz.

   Bakanın, müsteşarın, genel müdürün kapısında asla birikmiş insanlar göremezsiniz.

   İlgili memurdan başlayan işleminiz, yine o memurda sonuçlanır.

   Bizde ise kapısında vatandaş biriktirmeyen bakanın, bakanlığından kuşku duyulur!!!!

   Politikacıların büyük çoğunluğu bir sonraki seçim hesaplarıyla, sıradan işleri bile kendi hanesine yazdırma çabası içindedir.

   Böyle olunca da işler aksamakta, kişiye özel davranış biçimleri yerleşmekte daha da acısı tüm demokratik görünüme karşılık, “teşkilat” anlayışı farklı bir yüzle devam etmektedir.

***

Tüm siyasiler insana saygı üzerine politik söylevlerde bulunur. Ancak söylenenlerle yapılanlar ne denli örtüşür siz söyleyin…

   İnsanına değer vermeyen yönetimler, saygıya layık değildir ve güven erozyonu da kaçınılmazdır.

Acı olan, bu yanlış anlayışı, yıkmak bir yana, istisna birkaç örneğin dışında yerinde kıpırdatamadık bile…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu