Medet umulanın kendine hayrı var mı ve “Oğan vakası”

Rakamların söylediklerini derinlemesine anlamak ve bir iç görüde bulunmak için ilk önce yakın geçmişteki rakamlara sonra da en önemlisi konjonktüre bakmak lazım.
“Sağduyu mutabakatı” sırtını yalakalık mertebesini fersah fersah aşan bir şekilde Türkiye’de düşüşte olan siyasi iradeye dayamıştır. Bunun ayan beyan görülmesi ve bilinmesi için helak olmuştur.
“Sağduyu mutabakatının” topluma takdir edileceğini bilerek söyleyeceği kelamı olmadığı için, Ankara’daki siyasi iradeye sığınarak bir algı yaratmak tek çıkar yol olarak ortaya konmuştur.
Türkiye toplumu ile ezelden beri yakın gönül bağımız var. Ama bu toplum olarak Türkiye’deki gelip giden siyasi irade ile her zaman uyumlu olduğumuz anlamına gelmez.
Yakın geçmişte T.C yasalarına göre yurtdışında da oy kullanma devreye girdikten sonra adada çifte vatandaşlığa sahip olanların da sandığa giderek ortaya çıkardığı olgu bunun somut bir örneğidir.
Farkında mısınız bilmiyorum ama KKTC’de son iki Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki şu anda iktidarda olan siyasi iradeye verilen oy oranları düşmektedir:
2018: 48.8%
2023: 42.2% (ilk tur %39.4)
Bu iki seçim arasında gerçekleşen 2020 KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerini %52 ile kazanan mevcut başkana seçimi kazandıran özellikle bir bölgedeki oylardaki göreceli ciddi farktan ziyade Akıncı’nın aday olmasıdır. O gün de geçerli olmasına rağmen Kıbrıs Türkü’nün hassasiyetleri üzerinden verilmek istenen mesajın, Akıncı aracılığı ile Türkiye’ye verilmesi tercih edilmemiştir.
Ortak aklın gereği olarak “ben değil, komşum Türkiye’ye bizim hassasiyetlerimiz ile ilgili mesaj versin” denilmemesi için aklı selim bir söylem ile bir ortak paydanın etrafında safları sıklaştırırsakönümüzdeki seçim ilk turdan biter.
Ekim’deki seçimin ikinci tura kalması sebep olacağı kim bilir daha çeşit türlü yeni müdahaleyöntemleri ile hem can çekişen demokrasimize,hem de Türkiye ile olan ilişkimize çok daha büyük zarar vermesinden dolayı hayırlı bir seçim süreci olmaz.
Sonucu ne olursa olsun bu seçimin tek celsede bitmesi en hayırlısıdır.
İkinci tura kalınmaması için olması gereken unsurlardan biri aday sayısıdır. Diyeceksiniz öyle demokrasi mi olur? ‘’Hepsi bitti de demokrasimizin eksiği tercih sayısına mı kaldı’’denilebilir.
Bu vesileyle aday sayısı ile ilgili de Sinan Oğan vakasının ve de hatta Muharrem İnce ve Meral Akşener vakalarının da bu açıdan hatırlanmasında ve ders çıkarılmasında fayda olduğu görüşündeyim.
2023’teki seçimlerde asli görevde olan ayni üst akıl, Ekim ayındaki bizim seçimlerde de devredeolacaktır. Bildikleri ve başarıyla uyguladıkları ezber budur. Bu ezberi bozmak elimizdedir.
Bunun için örneğin Denktaş soyadını tekrardan tek haneli oy sonuçları ile bu toplumun siyasi tarihine yazdırmaktan imtina edilmelidir. Denktaş soyadını siyasi görüşleri de yakın olduğu da düşünülürse Serdar Denktaş üzerinden “Sinan Oğan vakasına” dönüştürmek yazık olur.
Harmancı ve Özersay da hak ettikleri oy oranlarının altında oy almak ve kendilerini ileride “çekim gücü” yaratmaktan uzaklaştırmak yerine bu seçimi pas geçerek nadasa yatmaları üzerinde hassasiyetle durulmalıdır.
Hele siyasi müdahale olduğu için sine-i millet yapıp partiyi meclisten çeken Özersay’ın bu seçimde kendisinin aday olması ne derece doğru olur?
Bunu anlatabilir mi?
Tüm bilgisi, tecrübesi ve temiz siyaset anlayışına rağmen “siyasi hırsı” ile ilgili ona mal edilen algıyı pekiştiren yeni bir katman daha eklenmiş olmaz mı?
Bunun yerine bu seçimdeki müdahalenin olup olmadığını görüp, önümüzdeki yıl olacak olan milletvekili seçimine odaklanması çok daha yerinde olmaz mı?
Yazılarımı takip edenler hatırlar. Daha önce de yazdığım üzere olası adaylar arasında en makbul olanın Özersay olduğu görüşündeyim. Diğer taraftan da gerçekçiyim. Pratiğini bilmediğim siyasetteki konjonktür onun bu seçimde kazanmasını mümkün kılmıyor. Bir kez daha siyasi hırsını tartışma konusu yapacağı ve liderlik ettiği siyasi hareketin bu polemiğe ihtiyacı olmadığı görüşündeyim.
Demokrasilerde alternatif ve tercih zenginliği elbette önemlidir. Ama bizim demokrasimizin, bizi biz yapan toplumsal değerlerimizin ve yaşam tarzımızın karşı karşıya kaldığı tehlike açısından fazla tercihin olması çok da akılcı değildir.
Bu seçim kime oy verileceğinden ziyade neye oy verilmediğinin ve onaylanmadığının seçimidir. Referandum niteliğindedir.
Demokrasimiz için fazla tercihin olması ihtiyaç değil tedavinin başlamasının önündeki engel olur.
Kendine artık hayrı olmayan bir siyasi iradeyi içimizde bölünerek galip kılmayalım. Bu elimizdedir. Hem sağı ve hem de sağduyuyu önümüzdeki seçim sonucu ile aşılayarak kuruluş ayarlarına döndürecek olan da budur.