Hukuk düzenimiz büyük bir sınav karşısında…
“Bu yasa, rejimin elinde pimi çekilmiş atılmaya hazır bir el bombası gibi duracak. Gerçek gazetecilik yapmak isteyenlerin başına büyük çoraplar örecek.” diye yazmıştım tam 10 yıl önce…
Örmeye devam ediyor…
Kıbrıs’ın kuzeyindeki rejim; pimi çekilmiş bu bombayı fırlatmaya niyetli…
“Yurttaş gazeteciliği” yapan Serdinç Maypa, yasanın son kurbanı oldu…
Tutuklanma biçimi, özel hayatının içine polisin balıklama dalması, özel evraklarına ve “medya araçları”na el konulması, özel ekiplerce soruşturulması; hepsi bir “susturma” operasyonun safhalarını andırıyor.
Mahkemeye kadar olan süreçte yaşananlar “insan hakları”nın polis eliyle bir çırpıda kolayca yok edilebildiğini, bir kişinin polis tarafından önceden cezalandırılabildiğini ve bu ülkede insan haklarının, düşünce özgürlüğünün “incir ipine” bağlı olduğunu gösteriyor.
Her an, herkesin evine bir “baskın” düzenlenebilir, fotoğraflarınıza, özelinize el konulabilir. Mahreminize girilebilir…
Maypa; 2586 kişiyle mesajlaşmış…
28,223 tane fotoğrafı varmış…
Tüm “özel” hayatı önümüze serildi… “Suçsuz” bulunması halinde, bunu kim nasıl tamir edecek?
İşte bu yüzden görüntü; bir “polis devleti” görüntüsüdür. Bu ülkenin dış dünyadaki “manevi şahsiyetini” alenen “tahkir ve tezyif” edecek boyuttadır.
Gelelim olayın, ikinci safhasına…
Serdinç Maypa; “Özel hayatın gizliliğini ihlal etmekle” suçlanıyor.
Hani; 10 yıl önce, Şubat 2014’te, herkesin “uyuduğu” bir günde, Meclis’ten “oybirliği” ile geçen bir yasa önerisi vardı ya…
O dönemde Meclis’te herhalde “iş güç” çok azdı…
CTP vekili Tufan Erhürman, 28 Kasım 2013’te “Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Korunması Yasa Önerisi” adını taşıyan bir öneri sunuyor.
Öneri, kendisinin başkanı olduğu “Hukuk ve Siyasi İşler Komitesi”ne gidiyor.
22 Ocak’ta Komite’de görüşülüyor.
Öneri, Meclis’in web sitesinde yayımlanıyor, Resmi Gazete’de halkın bilgisine sunuluyor ama kimsenin umurunda olmuyor…
Erhürman, basın örgütlerini komiteye davet etmeyi unutuyor…
Sivil toplumdan kimse de komiteye görüş sunmuyor. Kimse katılma talebinde de bulunmuyor.
Öneri “oybirliği” ile geçerek genel kurula taşınıyor.
24 Şubat 2014 tarihinde, Meclis genel kurulunda “oybirliği” ile kabul ediliyor.
28 Kasım’dan 24 Şubat’a; tam 88 günde, bir öneri; bizim Meclis’ten, hem de “oybirliği” ile geçiyor…
Ben de, ilk “uyananlardan” biri olarak, medya özgürlüğüne büyük bir “darbe” niteliğini taşıyan yasanın “tehlikelerini” içeren yayınlar yapıyorum.
Gazeteci örgütleri ayağa kalkıyor…
4 Mart’ta, üyesi bulunduğum “Medya Etik Kurulu”na Erhürman’ı davet edip endişelerimizi dile getiriyoruz.
Hatta, bazı düzenlemeler yapma konusunda görüş birliğine varıyoruz.
BRT’de (o zamanlar yasaklı değildik) ilgili taraflarla konuyu gergin ortamda tartışıyoruz…
Ancak atı alan Üsküdar’ı geçmiştir.
Cumhurbaşkanı Eroğlu, itirazlarımıza rağmen yasayı imzalıyor ve 10 Mart 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giriyor.
Savcılığın; Maypa’nın aleyhine getirdiği özel hayatı ihlal suçlamaları özetle şöyle:
- Kalkınma Bankası Yönetim Kurulu kararını yayımlamak…
- İki sigorta şirketinin resmi dairelerle yazışmalarını yayımlamak…
- Kıb-Tek’e ait arıza raporunu yayımlamak…
- Bir mahkeme ihbarnamesini yayımlamak…
- Özel bir firmanın başvuru belgesini yayımlamak…
Şimdi mahkeme; en basit gazetecilik faaliyeti olan böylesine belgelerin “kamu yararı” için ortaya çıkarılmasının “özel hayat” olup olmadığına karar verecek…
Tabii; yasa; aslında suçları tarif ediyor ama “özel hayat”ın ne olduğuna ilişkin kesin çizgiler ortaya koymuyor.
İşte bu yüzden de, Maypa’nın mahkemesi “hukuk”umuz için, çok ciddi bir sınav olacak.
Hatta; bir “hukuk profösörü” olan Erhürman’ın “kanun koyucu” olarak o dönemdeki açıklamaları, hatta tanıklığı gerekecek…
Aslında, Maypa’nın ekranda gösterdiği evrakların hiçbirisi, yasanın ruhunda yer alan “özel hayat”a ilişkin değil…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda “net” kararları var…
2014’te Etik Kurulu Başkanı olan Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın şu sözleri çok önemlidir: “Benim temel itiraz noktam kamu yararı meselesi. Gazeteciliğin asli işlevi kamu yararına uygun yayın yapmaktır. Haberleşmenin, iki kişi arasındaki iletişimin içeriği eğer toplumu ilgilendiriyorsa ve bu gazetecinin eline geçerse, bunlar gizli bile olsa gazeteci haber yapmak durumundadır. Araştırmacı gazeteciliğin asli görevi gizli olanı açığa çıkarmaktır.”
Erhürman da, o dönemde AİHM’nin “7.2.2012 tarihli, “Case of Von Hannover v. Germany” kararına atıf yaparak şöyle diyordu: “Kamuya mal olmuş bir politikacının veya kamusal figürün özel hayatıyla, sıradan bir yurttaşın özel hayatı arasında ayrım yapılmıştır ve böyle bir ayrımın yapılması gerekmektedir.”
Erhürman, AİHM’nin aynı kararda “Bir politikacı veya kamusal bir figürle ilgili bir fotoğraf, bir cd, bir banka hesabı vb. söz konusuysa, bunun Demokratik bir toplumda yapılan tartışmalara katkıda bulunacak nitelikte olması halinde, “özel hayat” kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını” belirttiğine de vurgu yapıyordu.
Kısacası; işin özü “kamu yararı”dır. Maypa’nın ortaya koyduğu belgeler, zaten bize atılan kazıkları “bar bar” bağırarak kamuya duyuruyordu.
Kamu; aydınlanıyor, hırsızları, yolsuzları öğreniyordu… Konu şimdi mahkemede…
“Hukuk” kurumumuz kırılan, dökülenleri nasıl toparlayacak?