Duvara doğru son sürat…….
“Bunların yüzde biri gelişmiş bir ülkede yaşansa, memleket ayağa kalkardı.”
Eminim, benzer içerikli cümleler, sizin de sohbetlerinizin arasında geçmiştir.
Aslında benzer cümlelerin temelinde yapılan vurgu, geri kalmışlığın, düzensizliğin ve en önemlisi adaletsizliğin itirafıdır.
Bugüne kadar yazdığım yazıların hiçbirinde kişisellik olmamakla beraber, tam tersine kurumsal yapının eksikliğinin, içinde bulunduğumuz sorunlu ortamın, baş sorumlusu olduğuna inancımdandır.
Bu ara, toplumun sabır sınırının, son noktasının nereye kadar olduğunu sorguluyorum.
Memurun maaşının ödendiği sürece, toplumun sorun çıkarmayacağı görüşüne kısmen katılsam da, artık gün aşırı eriyen, kendi içinde adaletsiz ve orantısız şekilde makası açılmış, kamu maaşlarının da, kamuda çalışan geniş bir kesimi tatmin etmediği gerçeği de ortaya çıkmış durumdadır. Özel sektör emekçilerinin ise, zaten hizmet kapsama alanında olmadığını hatırlatmakta fayda var.
Yazımı yazdığım esnada Başbakan Ünal Üstel başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, hazırlanan yeni bir karar hükmünde kararname ile kamuda çalışan ve emekli, 15 bin TL üzeri maaş alan herkesten yüzde 20 kesinti yapılacağını, uygulamanın, 30 Temmuz tarihinden itibaren yürürlükte olacağını, yeni kararnameye göre uygulamanın 31 Aralık 2022 sonuna kadar devam edeceğini duyurdu. Kesintinin oranı net olsa da, net maaştan mı, artış kısmından mı, artışlı toplam maaştan mı yapılacağı tam olarak belli değil. Alınan kararı muhtemelen sendikalar mahkemeye taşıyacak. Sonucunu da zaman içinde göreceğiz.
Başbakan Ünal Üstel’in veya Bakanlar Kurulu’nun böyle bir kesinti ve borçlanma kararını keyiflerinden aldığına inanmıyorum. Devletin kasası boş, özel sektörün ezici çoğunluğunun da kasası boş. 2020 sonrasında kapanan işletme sayısının, beş bin işletmenin üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Bir taraftan eriyen alım gücüne rağmen maaş kesintileri, zor durumda işletmeler dururken, diğer tarafta, rüşvet iddiaları, usulsüz ihaleler ve değerinin üstünde alımlar, liyakat yoksunu atamalar.
Çok daha geriye gitmek mümkün olsa da, son iki yılımızı bir düşünün.
UBP kongrelerinde yaşananlar, seçilmiş bir parti başkanının, hala Başbakan olamaması . Yap boza dönen hükümetler. Atanmış bir bakanın bürokratlarının görevden alınması. KIB-TEK gibi stratejik bir kurumun 2 yılda 3 bakanlığın uhdesine transferi ve daha niceleri. Hayatımızla ilgili iyi bir şey neredeyse kalmadı.
Gidişat son sürat duvara doğrudur ve vurma noktasına yakınız. İlginç olan ise halkın bir şekilde olanları sineye çeker olmasıdır.
Daha ne olması gerekir ki, bu toplum yeniden ayağa kalkıp, içinde olduğu durumu sorgulayıp, geleceğini düşünsün diye düşünüyorum.
Toplumun sabrının son noktası nerededir kestiremiyorum.
Toplum olarak, giderek medeni yaşamdan birçok manada uzaklaşırken, dünyadan kopuk bir hayatı içselleştirdiğimizin ne zaman farkında olacağız?
Dün de, bugün de, yarın da uluslararası hukuka dahil olmaktan başka kurtuluşumuz olmadığını savundum ve savunacağım.
Bugünlere gelene kadar, bu toplum, kavanozda yaşamaya mahkum edilip, hayallerle uyutulurken, tüm değer yargıları erozyona uğrarken, geleceğinin de çalındığına inanıyorum.
Duvara vurup yok olmak istemiyorsak, dümeni çevirmekten başka çaremiz yoktur.
Toplumun sabrı ne kadar fazla ise önümüzdeki çürümüşlüğün de, ayni oranda artacağından şüpheniz olmasın.