Hasan Hastürer

Kimse, “O kadar da değil” diyemez

Düzgün kardeşlerin babası rahmetli Hasan Düzgün, “Siz kardeşlerin masasında Hasan Hastürer’in kardeşiniz gibi yeri vardır.” derdi. Başaran Kardeşim, başarılı çalışmalarından bir kardeş yakınlığıyla mutlu oluyorum.

   Başaran Düzgün kardeşim, günlük politikadan kendini ölçülü uzaklaştırarak, Öksüz Atlar Ülkesinde romanından sonra Pembe Boyalı Oda isimli romanını yayımladı. Başaran Düzgün’ün kendini bu bağlamda yeni bir yazın dünyasına yönlendirmesini takdirle karşılıyorum.

   Eli kalem tutanların, ülke sorunlarından soyutlanarak yazması, çizmesi, konuşması, anlatması mümkün değildir.

   Başaran Düzgün kardeşim, en azından giderek artan kirlenmeye çok takılmadan yazıyor. Bravo.

   Öncesi bir yana 1990’ların sonlarından başlayarak her gün makale yazıyorum.

   Bana, “Her gün yazmak zor değil mi?” diye soranlara, “Yoooo zor değil. Belki zor olan, toplumsal sorumluluk ve kokuşmuşluğa, mesafe koyarak, toplam kalite kalıpları içinde yazmaktır.” derim.

   Bir gün günlük yazma disiplinimde ayarlama yapabilirsem, kitaplıklara kitap armağan etmek isterim.

***

   Neyse, dönelim bugünkü yazımıza…

   Devletin üst kademesinde sorumluluk taşıyan insanların ruh sağlığının çok yerinde olması gerekir.

   Bu arada her bakımdan doyum sorunları da olmamalı.

   Geleneksel ve yanlış yanı ağır basan devlet anlayışının etkisinde kalan bir yöneticinin en zayıf yanı sorun çözme noktasında ortaya çıkar. Bu tipler asla sorun çözemez.

   Ne kadar işleri yokuşa sürerlerse o kadar “büyük adam” olduklarını sanırlar.

Yakından tanık olduğum örnekler bilirim.

Bunlar oturdukları koltuklardan hiç kalkmayacaklarını sanırlar.

Onlar için,

“Benim odam!”

“Benim sekreterim!”

“Benim telefonum!”

“Benim masam!”

“Benim koltuğum!” var…

Bir gün geldikleri gibi gideceklerini hiç düşünmek istemezler. O gidilecek gün en korkulu rüyalarıdır.

***

   Bütün mesele bu görevlere gelecek olanları belirleyen mekanizmanın sağlıklı çalışıp çalışmaması. Bizde bu mekanizma genelde çok kötü çalışır.

   Olası isimlerin listesi olumlu özelliklerle belirlenmesine belirlenir de yukarıdan aşağı seçim yerine, aşağıdan, listenin sonundan yukarıya doğru seçim yapılır.

Çünkü seçilen, tercih edilen kişi ne kadar yeteneksiz ise, kendini o göreve getirenlere karşı, o kadar körü körüne sadakat içinde olur.

Kötü seçimin altındaki en önemli neden bizim topraklar bakımından budur.

***

İyi yönetici, çok iyi futbol hakemine benzer. Çok iyi futbol hakemi maçı varlığını hissettirmeden yönetir.

Maçının kahramanı olmak için futbolcularla yarışmaz. O iyi hakemin mutluluğu, oyunun kurallara uygun sonuçlanması, hak edenin kazanmasıdır.

Bizim üst kademe genelde çok kötüdür. İyi futbol hakemi özellikli olanlar çok az.

Aralarında iyi niyetli duruşu ile fark edilenler yok mu?

Mutlaka var.

Ancak sayıları, genel bozulmuşluk içinde, olumlu örnek alınacak yeterlilikte değildir.

***

   Dün KIBRIS TV’de konuğum CTP Milletvekili Teberrüken Uluçay’dı.

   Onunla da liyakatin önemini, yaşamsal gerekliliği noktasında eskilerin deyişiyle mutabık olduk, daha yeni deyişle görüş birliğinde buluştuk. Uluçay’la, buluşmamızın samimiyetinden kuşkum yok.

   Aslında kimse liyakate karşı değil. Herkes, liyakat şampiyonu. Ama iş uygulamaya gelince, bir kalbur samanı, iki eşeğe taksim edemeyenler bile tercih edilebiliyor.

   Kimse, “O kadar da değil” diyemez.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu