Derviş Doğan

Doğru zeminde doğru ilişkilere ihtiyaç var…

Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki  seçim süreçlerine müdahale ettiği ya da etmeye çalıştığı yönündeki iddialar, hem siyasi hem de uluslararası hukuk açısından ciddi tartışmalar yaratmaktadır. Elbette objektif olarak bu  konuyu değerlendirirken birkaç temel boyutu dikkate almak gerekir:

 

Türkiye–KKTC ilişkileri, 1974’ten beri “garantörlük” ve askeri/siyasi destek temelinde gelişmiştir. KKTC, sadece Türkiye tarafından tanındığı için, ekonomik, güvenlik ve dış politika açısından ciddi bir bağımlılık ilişkisi vardır.

 

Bu asimetrik ilişki, Türkiye’nin KKTC iç siyasetinde etkili olmasını kolaylaştıran bir zemin yaratmıştır. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi kritik süreçlerde bu etkinin yoğunlaştığı gözlemleniyor.

 

Hatırlayacaksınız 2020 KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve bazı gazeteciler, Türkiye’nin seçimlere müdahale ettiği yönünde ciddi iddialarda bulunmuştu. Bu müdahalenin çeşitli şekillerde (basın, sosyal medya, kamuoyu baskısı, istihbarat, ekonomik baskılar) gerçekleştiği ileri sürülmüştü.

 

Bu tür iddialar, KKTC’nin demokratik özerkliği açısından ciddi bir tartışma yaratıyor. Seçimlerin adil ve bağımsız yürütülüp yürütülmediği konusunda toplumda güvensizlik yaratıyor.

 

KKTC, Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmadığı için de facto bağımlı bir siyasi yapı olarak değerlendiriliyor. Ancak beğeniriz,beğenmeyiz ama kendi anayasası, meclisi ve seçim sistemi mevcuttur.

 

Dolayısıyla bu  yapının iç siyasetine dışarıdan (özellikle tek tanıyan ülke tarafından) müdahale edilmesi, egemenliğe ve kendi kaderini tayin hakkına aykırı bir durum yaratır. Bu da hem uluslararası hukuk hem de meşruiyet açısından sorunlu bir durumdur.

 

Kıbrıs Türk  toplumunun bir kısmı, Türkiye’nin bu tür müdahalelerini ulusal iradeye saygısızlık olarak görürken, bir kısmı ise bunu anavatan minvalinde yön gösterici rolü olarak değerlendirebiliyor.

 

Nitekim bugün artık ortaya çıkan gerçeklikte bilhassa  genç nüfus ve sol-sosyal demokrat kesimler, Türkiye’nin etkisini azaltacak daha bağımsız bir siyaset talep etmektedir.

 

Türkiye’nin KKTC seçimlerine doğrudan veya dolaylı müdahalesi:

 

Demokratik ilkelere ve seçim güvenliğine zarar verebilir.

 

KKTC’nin uluslararası meşruiyetini daha da zayıflatabilir.

 

Toplum içinde bölünmeler ve kutuplaşma yaratabilir.

 

Ancak aynı zamanda bu müdahaleler, Türkiye’nin stratejik çıkarları ve güvenlik kaygılarıyla da gerekçelendirilmeye çalışılmaktadır.

 

Bu tür konulara yaklaşırken:

 

Eleştirel ama yapıcı bir tutum benimsemek,

 

KKTC halkının iradesine saygı gösterilmesi gerektiğini vurgulamak,

 

Türkiye’nin KKTC ile ilişkilerini daha şeffaf, eşitlikçi ve kurumsal temelde yeniden tanımlaması gerektiğini savunmak,

 

Ve demokratik süreçlerin korunmasının her iki taraf için de uzun vadeli çıkar olduğunun altını çizmek gerekir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu