Kendi memleketimizde kalsaydık…
Yazımın başlığı Saray Karakuş’un yazıp yönettiği, Emek Tiyatrosu’nun büyük bir başarı ile sergilediği tiyatro oyununda geçen bir söylem. Tamamı şöyle: “Kendi memleketimizde kalsaydık, daha mı farklı olacaktı?” Bana göre göçmenlerin ikilemlerle, paradokslarla dolu yaşantısının çok iyi bir özeti bu sözler. Özlem, pişmanlık, gurbet duyguları ile geçer göçmenlerin yaşantısı bulundukları “yabancı” ülkelerde.
Konu ile ilgili geçmiş bir yazımdan küçük bir paragraph:
Kıbrıs’tan, Türkiye’den, dünyanın her bir köşesinden ülkelerinden kopup (koparılıp) yabancı diyarlarda yaşam sürdürmek için gelen insanların öyküsüdür gurbet. Hasrettir, özlemdir, melankolidir gurbet. İki yıl önce de, 50 yıl önce de ülkelerini terkeden çoğu göçmen insanın bu duygu içerisinde yaşamları devam eder, gider. Normal şartlarda göçmenlik bir ülkede 5 yıl serbest kaldıktan sonra resmen sonlanır. Ya gurbette olma duygusu? İşte o duygu bazı insanlarda yaşamlarının sonuna kadar sürer.
28 Nisan Pazar akşamı Kuzey Londra’da bulunan Millfield Tiyatro salonunu dolduran izleyiciler, iki saat boyunca göçmen yaşantısı, yaşantımız ile yüzleştik. İnsanın dikkati 20 dakika sonra dağılır derler. Yalandır. Daha doğrusu konuya bağlı bir şeydir bu. “Renkli Stage” (Renkli Sahne) oyununu hiç sıkılmadan, büyülenmiş bir şekilde iki saat boyunca izledik. Yaşantımızdan izler bularak, kâh hüzünlenerek, kâh gülerek, bazen de bazı karakterlerin canlandırdıkları rollere kızarak izledik.
İlkokulda masal saati diye bir ders saatimiz vardı. Masaların üzerine kutular dolusu çocuk masalları koyardı öğretmenimiz. Bunların çoğu LaFontain ve Aesop masalları idi. İstediğimiz masalı alıp kendimizden geçercesine okurduk ders boyunca. Öğretmenimiz ders sonunda sorardı. “Çocuklar, okuduklarınızdan ne dersler çıkardınız?” Sevgili Saray’ın izlediğim her oyununda aynı amacı gördüm. Düşündürmek, ders aldırmak, bilinçlendirmek.
Oyun ismine uygun şekilde renk cümbüşü içinde başladı. Edmonton sokak festivalini canlandıran sahneye ard arda değişik etnik gruplardan danscılar, müzisyenlerin çıkıp yeteneklerini sergiledikleri çok renkli, çok coşkulu dakikalar izledik. Diğer kültürleri kucaklamak bizim toplumların içe dönük etkinliklerinde pek alışageldiğimiz bir şey değil. Renkli Sahne oyunu bunu sadece başlangıçta değil, oyun boyunca da çok kültürlü bir kadro ile başarı ile sergiledi.
Tipik bir Londra sokağını canlandıran sahne 4 dükkandan oluşmaktaydı. İki genç kadının çalıştırdığı bir butik, bir yemişçi dükkanı, bir kafe ve bir berber salonu. Butik dükkanın üzerindeki dairede yaşayan genç adam pencerede oturmuş, yazmakla meşgul. Zaman zaman genç adamın iç sesini duyuyoruz. Bir taraftan da sokaktan geçen, kafelerin önündeki banka oturan kişileri konuşmaya teşvik ederek onlar için terapist fonksiyonu sağlıyor genç adam. Baş rol sokak çöpçüsünün. Köyünde çobanlık yapan çöpçü adeta bölge muhtarı. Her şeye maydonoz cinsten!
Göçmen toplumların, daha doğrusu Türkçe konuşan göçmen toplumların sadece melankolik bir bakış açısı ile işlenmemesi oyunun en takdir ettiğim yanı oldu. Toplumsal aksaklıklar yanısıra yardımlaşma, destek, başarı hikayeleri gibi olumlu şeyler de ele aldı oyun. Ayrıca Saray kendi toplumlarımızın ırkçılığı, önyargıları gibi hassas konuları da irdelemekten geri kalmadı. Bu, daha çok yapılması gereken önemli bir şey aslında. Kalabalık oyun karakterleri çok çeşitli konulara değindi oyun zarfında. Irkçılık, çeteleşme gibi gençlik sorunları, çocuk yetiştirmesi, yalnızlık, entegrasyon, kuşak çatışması, gençlere ve diğer toplumlara karşı önyargılar, ruh sağlığı gibi konular çok anlamlı bir şekilde ele alınarak bu konuların nasıl aşılabileceği hakkında değişik karakterlerin ağzından öneriler sunuldu. Bir ortaokul sosyoloji öğretmeni olsam öğrencilerime her sömestir bu oyunun videosunu izletirdim. Umarım oyunun videosu yapılır ve bizim toplum dernekleri, okulları ve kurumlarında eğitici seminerlerle oyunun irdelediği konuların üzerine kararlılıkla gidilir.
İçinde bulunduğumuz zaman dilimi göçmenler için hiç de olumlu bir süreç değil.
Yaşadığımız ülke İngiltere’de göçmen kökenli Başbakan Sunak hükümeti göçmen toplumlara karşı adeta saldırıya geçmiş bulunmakta. Göçmen toplumların bu saldırılara karşı durabilmesi ancak diğer göçmen toplumlarla, tüm ilerici güçlerle dayanışma içerisinde olmakla mümkündür. Bu oyunun verdiği mesajarı iyice değerlendirmemiz gerekir.
Sevgili Saray bu oyunla sanatçının sanatını kullanarak toplumsal gelişim sürecine nasıl katkı yapabileceğinin çok güzel bir örneğini verdi. Onu yürekten kutlarım. Teşekkürler sevgili Saray, teşekkürler Emek Tiyatrosunun değerli oyuncuları. Oyunun başarısına katkı koyan herkese yürekten teşekkürler. İyi ki varsınız.